Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz, ardından web sitemizin ŞantiyeTV sayfalarında ve Şantiye®nin basılı versiyonunda yayınladığımız “10 SORUDA ...” isimli canlı yayın serimizin 8 Kasım 2024 Cuma günkü konusu “YIKINTI ATIKLARI ve YÖNETİMİ”, konuğu ise İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve İO Çevre Çözümleri Kurucu Ortağı Prof. Dr. Erdem Görgün’dü... Prof. Dr. Görgün programda “yıkıntı atığı nedir ve bu kapsama neler girer”; “ülkemizde senede ortalama ne kadarlık bir yıkıntı atığı oluşuyor”; “mevcut sistemde bu atık nasıl toplanıyor ve bertaraf ediliyor”, “yasal zorunluluklar sahada nasıl uygulanıyor”; “yıkıntı atıklarının doğru toplanarak döngüsel sisteme sokulamamasının ekonomik ve çevresel maliyeti nedir”; “yıkıntı atıkları neden düzgün bir atık yönetim sistemiyle bertaraf edilmelidir ve edilmemesi durumda risk ve tehlikeler nelerdir”; “söz konusu atıklar nasıl bir potansiyele sahiptir”; “geri dönüşüm oranı nedir ve genelde hangi malzemeler sisteme geri sokulabilir”; “yıkıntı atıkları bütüncül bir yaklaşımla nasıl yönetilir”; “projelerin tasarım aşamasından itibaren bu konuda idare, mal sahibi, müteahhit, uygulamacı ve malzeme üreticilerine ne gibi sorumluluklar düşüyor” ve “dünyadaki genel uygulamalar nelerdir” gibi başlıklar altındaki öneri ve yorumlarını Şantiye® okurlarıyla paylaştı.
Bu video röportajı ŞANTİYE TV sayfalarından da izleyebilirsiniz... İzlemek için lütfen tıklayın
1) Yıkıntı atığı nedir; ve bu kapsama neler, hangi malzemeler girer?
Öncelikle yıkıntı atıklarının “afet” ve “kentsel dönüşüm” nedeniyle olmak üzere ikiye ayrıldığını hatırlatarak başlamak isterim. Afet sonucu oluşan atığın içeriği çok farklı bir karakteristiğe sahiptir. Bu ikisinin hem yönetimleri hem de içerikleri birbirlerinden oldukça farklıdır. Özellikle deprem gibi afetler sonucu oluşan atıkların yönetimi oldukça zordur ve yıllar sürebilir. Bunu Maraş depremlerinde deneyimledik. 200 milyon ton enkazı doğru bir şekilde kaldırmak, yıkıntı atığını düzgün bir şekilde yönetmenin zorluğu hala yaşanıyor. Yapısı itibariyle içinde cam, plastik, metal, ahşap, beton, tuğla, ev eşyaları falan oldukça yoğun bir atıkla karşılaşıldı. Hatta buna artık atık değil de “stratejik hammadde” demek daha doğru olur. Çünkü afet sonucu oluşan bu kütlenin geri dönüştürülebilir madde oranı inanılmaz fazla.
Kentsel dönüşüm sürecinde ise yıkıntı atıkları konusunda daha verimli işler yapılabiliyor. Dönüştürülebilecek maddeler yıkım öncesi doğru ayıklanarak sisteme geri kazandırılabiliyor. Seçici yıkımla ve sökümle baştan tüm materyal birbirinden ayrılabiliyor, ev eşyaları toparlanabiliyor ve geri dönüşüm döngüsüne sokulabiliyor. Bina yıkıldıktan sonra da beton, tuğla gibi yapı malzemeleri inşaat sektörüne, mesela çimento sektörüne dahil edilebiliyor. Dolayısıyla yüksek verimlilik sağlanabiliyor. Hatta Avrupa’da yüzde 74 oranında bir geri dönüşüm hedefi var. Bazı ülkelerde ise bu oran yüzde 90’a vardı. Fakat biraz önce vurguladığım gibi afet yıkıntılarında durum daha problemli. Çünkü içeriğinde ev eşyalarından giysiye, tekstilden cama, tehlikeli kimyasallardan organik unsurlara kadar her şey bulunabiliyor. Seçici yıkım olmadığından her şey birbirine karışmış durumda. Bu sebeple şu anda deprem bölgesindeki korkunç tonajdaki atıkların çoğu hala duruyor. O atığı yönetmek hiç kolay değil.
2) Ülkemizde yıllık ortalama ne kadarlık bir yıkıntı atığı oluşuyor?
Maalesef böyle bir veriye sahip değiliz. Fakat bina stoğundan hareketle bir araştırma yaptık; kentsel dönüşümün fazla olduğu İstanbul, Ankara, Bursa, Konya gibi illeri göz önünde bulundurduk ve yılda 660 milyon ton civarı bir kentsel dönüşüm atığı olabileceği bulgusuna ulaştık. Tabii Maraş depreminde ortaya çıkan 200 milyon ton yıkıntı atığı başka, beklenmeyen bir durumdu. Dolayısıyla bugün 850 milyon ton civarında bir atıkla karşı karşıyayız. Bunu acil ve sağlıklı yönetmemiz lazım.
3) Mevcut sistemde bu atık nasıl toplanıyor ve bertaraf ediliyor? Yasal zorunluluklar var mı ve bu zorunluluklar sahada uygulanabiliyor mu?
Deprem bölgesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının önderliğinde hem projeler hem de yatırımlar yapılıyor. Japonya’dan da bazı fonlar alındı. Bu fonlarla geri dönüşüm tesisleri kurulmaya ve atıklar ayıklanmaya çalışılıyor. Fakat problem ve hacim çok büyük olduğundan bu durum zannediyorum yıllarca sürecek. Ve maalesef en başından çok bilinçli yönetilmediği için problem biraz da büyüdü. Çünkü ilk zamanlarda kimse bu kadar hassas düşünemiyordu, ihalelerle hafriyat kaldırılıyordu. Atıklar kepçelerle kamyonlara doldurulup tahsis edilen bölgelere yığıldı. Bu yapılırken de demir, ahşap, plastik gibi içindeki kıymetli malzemeler o firmalara bir anlamda hediye edilmiş oldu. Ki Japonya’da 20 milyon tonluk yıkıntı atığının çevreye zarar vermeden geri dönüştürülebilmesi beş yıl sürüyor.
Kentsel dönüşüm çalışmalarında ise bu durum biraz önce de söylediğim gibi biraz daha iyi. Bir bina yıkılacaksa müteahhitte ihale ediliyor ve kısmen seçici yıkım ve bir geri dönüşüm süreci yaşanıyor. Çok iyi olmasa da bir mevzuat ve düzen var ama iyileştirilmesi tabii ki şart.
“Kentsel dönüşüm sonrası oluşan yıkıntı atığının çevresel etkisi daha az. Çünkü kontrollü ve seçici yıkım nedeniyle hacmin büyük çoğunluğu geri dönüşüme kazandırılabiliyor. Fakat afet ve depremde oluşan yıkıntı atıkları konusunda ise korkunç bir durum söz konusu...”
4) Yıkıntı atıklarının düzgün toplanarak döngüsel sisteme sokulamamasının ekonomik ve çevresel maliyeti nedir? Bu atıklar neden düzgün bir atık yönetim sistemiyle bertaraf edilmeli?
Yıkıntı atığı, bir kentsel dönüşüm süreci sonrası oluştuysa, bunun çevresel etkisi daha az oluyor. Çünkü kontrollü ve seçici yıkım nedeniyle hacmin büyük çoğunluğu geri dönüşüme kazandırılabiliyor. Ki biraz önce bahsettik, bu oran Avrupa’da yüzde 90’a yaklaştı. Fakat Türkiye’de maalesef bu orana ulaşılamıyor. Özellikle yapı malzemesi veya çimento sektöründe ihtiyaç duyulan beton kırıkları, kum, çakıl gibi materyaller tekrar inşaat sürecine dahil edilemiyor. Bir petrol türevi olan plastik değerlendirilemiyor. Onun yerine belediyenin gösterdiği alanlarda depolanıyor. Halbuki bunların depolandığı araziler de kıymetli ve bu malzemelerle yeni inşaatlar yapılabilecekken öylece duruyor. Araziler de boşa harcanıyor. O yıkıntı atığından kazanılacak malzemeyi yine doğadan, madencilik yaparak daha maliyetli bir şekilde temin ediyoruz. Bu potansiyel kullanılamıyor, madenciliğin de olumsuz çevresel etkileri, emisyon salımı azaltılabilir. Ama maalesef yapılamıyor ve hem çevre hem ekonomik anlamda zarar ediliyor. Beton atığı oluştuğu yerden depolama alanına giderken dev kamyonlarla taşınıyor ve kamyonlar ciddi bir emisyon salıyor. Yani dolayısıyla hakikaten önemli bir çevresel problem yaratıyor.
Afet ve depremde oluşan yıkıntı atıkları konusunda ise daha korkunç bir durum söz konusu. Mesela asbest... Deprem bölgesindeki 200 milyon tonluk atığın içinde ne kadar asbest depolandığı ve nasıl yönetildiği bilinmiyor. Hafriyat atıklarının da bir depolama standardı olmalı ki gelişigüzel depolamalarla riskler yaratılmasın. Mesela depolanan atığın içindeki asbestin denize ve yeraltı suyuna karışma potansiyeli oldukça yüksek. Bu kirlilik verilerini ancak yıllar sonra yapılacak bilimsel çalışmalar ortaya koyabilecek. Sonuç olarak hem ekonomik hem çevresel boyutu olan unsurlar.
5) Yıkıntı atıkları nasıl bir potansiyele sahip? Ne tür kazanımlar elde edilebilir?
Bu soruya da önceki sorularda parça parça cevap verdik aslında... Kesinlikle birçok potansiyele sahip. Bu atıklar birtakım işlemlerden ve kırma-eleme gibi ünitelerden geçirilip, farklı çap ve tane boyutlara getirildikten sonra agrega elde edilebiliyor. Çimento sektörünün sıklıkla kullanabileceği hammadde üretilebiliyor. Ya da yıkıntıdan çıkan demir, ayrıştırılıp yeniden kullanılabiliyor. Plastik, diğer metaller de keza aynı şekilde...
6) Geri dönüşüm oranı yaklaşık olarak nedir? Ve genelde hangi malzemeler sisteme geri kazandırılabiliyor?
Bu konuda da maalesef Türkiye için elimizde net veriler yok. Bir kayıt tutulmuyor. Ama afet yıkıntı atıklarının dışında kentsel dönüşüm yıkımlarında da çok yüksek olmadığını söyleyebilirim. Çünkü hem mevzuat hem uygulama açısından iyi bir sistematik yönetime sahip değiliz. Dolayısıyla rakam verememekle birlikte büyük bir gelişim alanımız olduğunu biliyoruz. Bunu da bir fırsat gibi düşünmek lazım. Yani bugünden itibaren bu konudaki hem çevre hem ekonomik anlamda değer yaratmak isteniyorsa bir politika üretilmesi gerektiği ortada. Bu anlamda bakanlıklarla birlikte yerel yönetimlere de çok büyük sorumluluklar düşüyor. Hatta birlikte koordineli olarak bir politika oluşturup, beraber çalışmalılar.
7) Konuyla ilgili adım adım, en baştan itibaren sizce neler yapılmalı? Kimler bu sürece dahil olmalı?
Bu konu çok bileşenli bir konu olmasına rağmen kesinlikle lider aktör Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı... Orkestra şefi bakanlık olmalı. Verimli bir çalışma için bu şart. Diğer taraftan en başta ulusal bir yıkıntı atıkları politikası netleştirilmeli. Öncelikle bir politika gerekiyor. Global agrega pazarında büyüme sağlamaya çalışmalıyız. Bizim çok büyük çimento firmalarımız var ve dünyada çok etkinler. Global pazarda da agrega üretiminde konu uluslararası pazara taşınmalı. Ayrıca şu anda ulusal bir yıkıntı atıkları eylem planımız yok. Yani hem kentsel dönüşüm süreçlerinde hem afet sonrasında ne yapılacağı çok belli değil. Paydaşlar bir araya getirilerek, akışlar ortaya konularak bir an önce böyle bir planın hazırlığına başlanmalı. Yani atıklar kentsel dönüşüm planlamasında şehrin içinde nasıl dolaşacak, nereye gidecek, bunların önceden planlanması gerekiyor. Bu süreçte paydaşların koordineli çalışması gerektiğini düşünüyorum. Acil durum eylem planları oluşturmalıyız.
Bir yandan da deprem olduğunda şehirdeki geri dönüşüm tesisinin zarar görmesi halinde farklı alternatif çözümler geliştirilmeli. Bu kapsamda komşu şehirlerle koordinasyon veya mobil geri dönüşüm tesisi yatırımı düşünülebilir. Tüm bu politikaların belirlenmesi gerekiyor.
Sonra ikinci adımda destekleyici araçlar geliştirmeli. Mesela sertifikalı yıkım atıkları eğitimi düzenlenmesi veya bir veri tabanı oluşturulması. Şu anda elimizde sağlıklı veri olmaması ciddi bir eksiklik; ki sistematik bilginin toplanamaması birçok konuda ülkenin en büyük sorunlarından biri. Mevzuatta da düzenlemeler yapılmalı. Somut adımlar, yaptırımlar getirilmeli. Mesela yıkıntı atıklarının bertaraf bedeli yüksek olmalı ki geri dönüşüme kazandırılması daha hesaplı, daha az maliyetli olmalı. Ya da Avrupa’da plastik meşrubat ambalajlarında konulan geri dönüştürülmüş plastik kullanımı zorunluluğu gibi belli bir yüzdede geri dönüştürmüş agrega kullanımı zorunlu tutulabilir. Kredi ve geri ödeme kolaylıkları getirilebilir ya da kaçak dökümlerde cezalar artırılabilir... Tabii paydaşların iyi eğitilmesi, ölçme-izleme ve denetim sistemi kurulması, uzmanların yetiştirilmesi, bir pazar oluşturulması gibi konular da önemli.
“Döngünün aslında binanın tasarımında, mimarın masasında başlaması, ilk adımların o aşamada atılması lazım. Yapıların uzun ömürlü olabilecek şekilde dizayn edilmesi, suyun, malzemelerin ve atığın geri dönüştürülebilecek şekilde seçilmesi şart...”
8) İnşaat sektörünün konuya ilgisi sizce ne düzeyde? Tasarımcı mimarlar, mal sahibi, müteahhitler ve yapı malzemesi üreticileri bu konuda ne yapabilir?
Öncelikle konuyla ilgili, yanı atık yönetimiyle, inşaat atıklarının geri dönüşümüyle ilgili, konusuna hakim uzman firma sayısının çok çok az olduğunu söyleyebilirim. Bu maalesef birçok sektörde böyle. Mesela ülkemizde binlerce müteahhit belgesine sahip firma var ama kaçı gerçekten işi hakkını vererek yapabiliyor?.. Atık, geri dönüşüm sektöründe de maalesef böyle. Geri dönüşüm işi yapan 4 bin firma varmış ama normalde bu sayının 500’ü geçmemesi lazım.
Diğer taraftan inşaat sektörünün kurumsal firmaları, özellikle de 6 Şubat depremlerinden sonra bu işin öneminin farkına vardı. Çimento firmaları ve büyük inşaat firmaları bünyelerinde sürdürülebilirlik departmanları oluşturup, konuya yatırım yapmaya başladılar. Fakat geriye kalan yüzde 90’ı maalesef bir şeyin farkında değil.
Ayrıca sektörüm tüm alt dallarının da konunun hassasiyetini kavramış olması lazım. En sonda bina yıkıldı, hadi toplayalım aşamasından çok önce, aslında iş bina tasarımında başlıyor. Bu döngünün mimarın masasında başlaması, ilk adımların orada atılması lazım. Yapıların uzun ömürlü olabilecek şekilde dizayn edilmesi, suyun, malzemelerin, atığın geri dönüştürülebilecek şekilde seçilmesi lazım. Belki maliyeti artıran unsurlar ama inşaatlarda karbon emisyonunu düşük tutacak özellikler de bunlar. İklim değişikliği nedeniyle artık insanlık buna mecbur, bu bedel ödenmeli. Yoksa olumsuz hava koşulları, aşırı sıcaklıklar ve susuzluk herkesi büyük sıkıntılara sokacak. Dolayısıyla binaların tasarım aşaması çok önemli.
9) Avrupa ve dünyadaki genel uygulamalarla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Japonya bu konuda bizden çok daha ileride. Tabii ekonomilerinin iyi olması da etken. Ciddi bir bütçe ayırabiliyorlar ve bu sayede yüzde 90 gibi bir geri dönüşüm oranı sağlıyorlar. Ton başına 300, 350 dolar civarında bir atık bertaraf bedeli de ödüyorlar. Avrupa’da ise bu oran ton başına 100 dolar ile ortalama yüzde 75 dolaylarında. Amerika’da ise benzer bir yüzdenin maliyeti 60 dolara kadar iniyor. Avrupa Birliği’nde yıkıntı atıklarının yönetimi ve geri dönüşümüyle ilgili ciddi hedefler var. Birleşmiş Milletler teşkilatı da sürdürülebilir kalkınma hedefleri kapsamında konuyu çok önemsiyor ve aksiyonlar alıyor. Gelişmekte olan ülkelerin de bir silkelenip konunun önemini fark etmesi ve harekete geçmesi gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda Sürdürülebilir Kalkınma Derneği için hazırladığımız Kentsel Dönüşüm, Deprem ve Olası Diğer Afetler Sonucunca Oluşan Yıkıntı Atıklarının Yönetimi Rehberi de umuyoruz bu konuda bilinci yükseltecek ve bazı kapıları açacaktır.
Bu video röportajı ŞANTİYE TV sayfalarından da izleyebilirsiniz... İzlemek için lütfen tıklayın
ŞANTİYE®
Daha iyi yapılar için...
16 Aralık 2024
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Chryso, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.