Kurulduğu 2003 yılından bu yana kırka yakın ülkede, yüzü aşkın şehirde karma kullanımlı yapılardan otel ve konutlara, eğitim ve sağlık yapılarından spor ve kültür merkezlerine kadar yüzü aşkın projesi hayata geçirilen Yazgan Design Architecture’ın kurucu ortakları Kerem Yazgan ve Begüm Yazgan’la inşaat, mimarlık, şantiyeler ve bugünlerde açılışı gerçekleştirilen Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün yeni spor salonunu konuştuk... YDA Center, Palas Kampüs, Volkswagen Arena, HAB Ankara İdari Ofisi, Longosphere, Ankara Arena, Benesta Acıbadem, Mustafa Koç Spor Salonu, Maltepe Piazza gibi onlarca farklı program ve ölçekte proje üreten Ankara merkezli ofisin ortakları, üretim biçimi ve inşaat yöntemlerinin beş yıl içinde büyük oranda değişeceğine inanıyorlar fakat mimarlığın insanla bağlantısının çok da değişmeyeceğini ve eskiz çizimi gibi bazı yöntemlerin etkisini kaybetmeyeceğini düşünüyorlar. Bugün itibariyle çeşitli ülkelerde 28 projeleri inşa halinde olan ve teorinin yanında inovasyon ve Ar-Ge’ye de oldukça önem veren Kerem ve Begüm Yazgan’la yaptığımız röportajın bazı bölümlerini sizlerle de paylaşıyoruz...
Şantiye: Ekonomik sorunların ve belirsizliklerin olduğu bir ortamda mimarlık ofisi yönetmenin ve mesleği icra etmenin zorlukları sizce neler; ya da var mı?
Begüm Yazgan: Ofis olarak ortaya çıkan ekonomik belirsizliklerden etkilenmekle beraber, bu durumlarda projelere ve iş geliştirmeye her zamankinden daha çok yoğunlaşıyoruz. Proje gündemi yatırımlara bağlı olarak yıldan yıla değişiyor. Mesela on sene önce alışveriş merkezleri, karma kullanımlı, büyük ölçekli hastane projeleri gündemdeyken, şimdi Türkiye’de daha çok savunmayla ilgili yapılar, yurtdışında ise etkinlik merkezleri, insanların bir araya geldiği kamusal mekanlar ön plana çıkıyor.
Özel bir işletme olarak, yirmi sene önce olduğu gibi bugün de düzenli iş akışı sağlama yönünde bir gayretimiz hep var. Eskiden olduğu gibi bugün de ekonomik ve siyasi iniş çıkışlarla yüz yüzeyiz ve bunlar olmaya devam edecek. Biz yıllar içinde ofisin sürdürülebilirliğini sağlamak adına düzgün bir işletme olmayı başardığımız sürece zorlukların altından kalkabileceğimizi öğrendik. Mimarlık bütün zorluklarına rağmen pozitif bir meslektir ve sevilirse çok tatmin olunabilecek bir iştir. İnsanlarla ilişki içinde sürekli değişen ortamlarda çalışıldığı için monoton değildir; bir gün şantiyede, diğer gün bilgisayar ya da maket başında, başka bir gün müşteriyle toplantı halinde olunur. Yani çok boyutlu, zevkli bir meslektir; her şart ve koşul altında yapması bize keyif veriyor.
Kerem Yazgan: Ülkenin ve dünyanın olumlu ya da olumsuz dinamikleriyle baş etmenin bir yolu bence çeşitlilik. Kanımca ofis olarak çeşitliliğe önem verdiğimizden çalışmalarımızı çok da sendelemeden sürdürebiliyoruz. Bizi farklı tipte, farklı boyutlarda ve farklı coğrafyalarda gerçekleştirdiğimiz projeler ayakta tutuyor diyebilirim. Hastanelerden spor salonlarına, endüstri yapılarından konutlara kadar pek çok proje tipini yapabilmek yorucu olsa da bu bilgiye sahip olmak bizi farklı kılıyor. Yatırımcılar da artık Türkiye’deki bu iniş çıkışlı ortama ayak uydurdu. Sürekli değişen ekonomik, siyasal dinamiklere karşı iş dünyası da bağışıklık kazandı. Çoğu yatırımcı ve müteahhit artık olumsuz durumların geçmesini beklemiyor, iyi kötü bir şeyler yapmak istiyor. Akıllarında hep bir iş fikri var. O yüzden Begüm’ün dediği gibi ülke ekonomisinde problemler olsa bile yatırımcı, müteahhit yine bir şeyler yapıp bu durumdan pozitif olarak çıkma peşinde. Geleceğe pozitif bakıyorlar, bu sayede bizim yaptığımız ölçekteki projeler de çok sekteye uğramadan sürüyor.
Şantiye: Bugüne kadar hayata geçirdiğiniz projeleriniz arasında mimarlık dünyası açısından öneme haiz olanlar sizce hangileri? Sizi mesleki açıdan en çok hangileri tatmin etti veya çalışma süreci keyif verdi?
Kerem Yazgan: Ben şahsen Ankara’daki HAB Ankara İdari Ofisini en başa koyabilirim. Çünkü yeşili ve bitkisel unsurları yapıya entegre etme fikrimizi bir adım öteye taşıyan bir projeydi. Uzay ve Havacılık OSB’nin idare binası olan yaklaşık 9 bin metrekarelik o yapıyla dört de uluslararası birincilik kazandık. Her projemizde farklı ve özel fikirler olsa da ben HAB Ankara İdari Ofis’i biraz ayrı tutarım.
Begüm Yazgan: An’ın içindeki dinamikleri algılayıp onları deneyimlediğim projeler bende iz bırakıyor. Bir projede yaşadığım olaylar, deneyimler beni daha çok etkiliyor. Bana projeyi hatırlatan onlar oluyor. Mesela 2007 yılında, Knauf firmasının yöneticilerinden Isabel Knauf’un Ankara’daki evini yaparken kendisiyle girdiğimiz diyalog, o projenin hatırımda çok kalmasını sağlamış, projenin de benim için özel olmasına neden olmuştu. Yapı inşa etmenin felsefesini kavrama açısından çok öğreticiydi. Mimarlığı, projenin bitmiş haliyle hatırlamak değil de o süreci, hedefe giden yolda yaşananları, kat edilen yolu önemsiyorum. Proje hayata geçerken birçok deneyim yaşıyorsun ve mimarı mimar yapan o deneyimlerin bütünlüğü oluyor.
Şantiye: Projelerde günümüzde neler önem kazanıyor? Ne tür özellikler / unsurlar talep ediliyor? Geleceğin yapıları sizce nasıl olacak?
Kerem Yazgan: Toplumda, inşaat ve mimarlık dünyasında doğayla daha fazla entegrasyon talebi olduğunu görüyoruz. Biz mesela dış mekan bitkilerine, yarattığımız iç bahçelerde yer vermeye çalışıyoruz. Şimdiye kadar on farklı projemizde bu fikri uygulama imkanı bulduk. Yani artık fabrika projelerinde bile ekolojik, doğaya yakın unsurlar talep ediliyor. Eskiden önerdiğimizde işveren önce bir durur, düşünürdü. Şimdilerdeyse biz önermesek bile sıkça benzer talepler geliyor. Çalışan verimliliği, doğal ışık, çevre ve temiz havanın önemi yavaş yavaş idrak ediliyor. Kısaca doğayla daha fazla entegre edilen projeler yaygınlaşıyor. Onun dışında çevreyle olan iletişimdeki birtakım eksikliklerin düzeltilmesi talebi var. Örneğin izolasyon, akustik, kuşlarla kurulan ilişki. Bir de kullanılan malzemelerin insan sağlığına ve doğaya zararı olup olmadığı sorgulanmaya başlandı. Dünyada bu yönde hızlı bir değişim var. Çevreyle olan etkileşimin mimariye olan yansıması yavaş yavaş talebe dönüşüyor diyebiliriz.



Şantiye: Peki bu talebe inşaat sektörü ya da inşaat malzemeleri sektörü, tedarikçileriniz, iş ortaklarınız cevap verebiliyor mu? Bu tip malzeme ve çözümler ülke şartlarında kolay temin edilebiliyor mu?
Kerem Yazgan: Büyük yapı malzemesi üreticileri yurtdışına da çalıştıkları için ürün bulma konusunda pek sıkıntı yaşamıyoruz. Zaten kanunen birçok unsur zorunlu oldu; malzemelerin çevreyle olan ilişkisi yasalarla, yönetmeliklerle sınırlandırılıyor. Dolayısıyla yapı malzemesini, çözümünü bulmak kolay. Öte yandan işvereni ikna etme meselesi bazen zorlayabiliyor. Örneğin ahşapla Türkiye’nin ilişkisi hala zayıf, çünkü çekinilen bir malzeme. Ama yurtdışında neredeyse bütün bilindik mimarlık ofisleri şu anda strüktürü, kaplamayı ve birçok yapı unsurunu ahşaptan üretiyor. O kadar ki ahşabın kendi sınırları, limitleri ve özellikleri nedeniyle bütün projeler de biraz birbirlerine benzemeye başladı. Buna karşılık Türkiye’de hala ahşaba önyargılı yaklaşılması üzücü.
Onun dışında fotovoltaik panellerin artık neredeyse her projede yer alması isteniyor. Bu unsurlar kolay bulunuyor ve inşaata kolay entegre olmalarını sağlayacak detaylar artık gelişti. Bu anlamda sektörün benzer birçok malzemeyi içselleştirdiğini söyleyebilirim.
Tabii konu bununla da bitmiyor. Mesela karbon nötr için projelerde birtakım aksiyonlar alınması gerekiyor. Bu Avrupa’da 2050’de tamamen zorunluluk olacakken Türkiye’de henüz somut bir adım pek yok. Bunlar bütün yapı sektörünü etkileyen konular. Yani Avrupa ile Türkiye’nin en büyük farkı, orada kanunen yapılmasının istenmesi ve mecbur tutulması, bizdeyse yatırımcının, işverenin, mimarın öngörüleri ve niyetlerine bağlı olarak dolaylı, nispeten yavaş bir ilerleme kaydedilmesi.
Begüm Yazgan: Başka bir taraftan bakarsak ben Türkiye’nin sürdürülebilirlik açısından görece şanslı olduğunu düşünüyorum. Çünkü gelişmiş ülkelerdeki aşırı çeşitlilik tüketim ihtiyaçlarını çok yükseltiyor. İnsanlar seçenek bolluğu içinde adeta kayboluyor. Öte yandan Türkiye’deki projelerde “değer mühendisliği” (value engineering) hala önemini koruyor. İnsanlar ekonomik olarak durumu nasıl optimize ederim diye düşünüyor. Durum analiz edilip ekonomik ve ekolojik açıdan en doğru koşullar sağlanmaya çalışılıyor. Ekonomik koşullar ön planda olduğundan mesela yakın çevreden, kolay bulunabilen malzemelere yoğunlaşılıyor. Artık 15 sene önce olduğu gibi İstanbul’da yapılan bir binaya Brezilya’dan bir malzeme getirilmiyor.
Kısacası kanımca sürdürülebilirliğin iki yöntemi var: Biri teknolojik olarak çok gelişkin bir bina yapabilmek; ikincisi de var olan kaynakları doğru kullanıp tasarruf etmek. Dolayısıyla sürdürülebilirlik denilince insanların aklına sertifikalar falan geliyor ama aslında gerçek anlamıyla sürdürülebilirlik, yakın çevrenin ekonomisini gözeterek işi yönetmek; son derece basit aslında.


Şantiye: İş yapış şekilleri değişiyor mu? Bir mimari ofis olarak BIM’i yoğun kullanan ofislerden birisiniz. Mesleğinizde iş yapış şekilleriyle alakalı nasıl bir yönelim var? Dijital unsurlar mesleğinize nasıl yansıyor?
Kerem Yazgan: Biz uzun süredir BIM (Yapı Bilgi Modellemesi) kullanıyoruz. Üç boyutlu proje yapma aslında bir ihtiyaçtı. Ama BIM’i sadece bir modelleme ve çakıştırma aracı olarak kullanmıyoruz. Kurduğumuz Ar-Ge departmanımızda BIM’in üzerine birtakım programlar yazıyoruz. Bu bizler gibi, akademik kariyer de yapmış ve teknolojik gelişmeleri önemseyen, onlara adapte olan bir mimarlık ofisi için kesinlikle gerekli.
Bu departmanda bir projeyi daha iyi yürütebilecek, projenin açıklarını kapatabilecek, sorunlu noktalara müdahale edebilecek, projenin kalitesini artıracak çalışmalar yapıyoruz. Örneğin bir fire programı geliştirdik; cephe tasarımını camın standart boyutlarından yola çıkarak oluşturuyoruz. Bu sayede normalde yüzde 10 ile 30 arası olan Türkiye’deki cephe cam fire oranını, şu an İstanbul Teknopark Ar-Ge Ofisleri projemizde yüzde 0,87’ye çektik. Rusya’daki konsept bir projede ise fire oranını yüzde 0,73’e kadar düşürdük.
Bir de üzerinde üç yıldır çalıştığımız bir dinamik keşif programı var. Burada da 5 binden fazla yapı malzemesi barındıran kendi kod sistemimizi fiyatlandırma bilgisiyle beraber Revit’le ilişkilendirdik. Yani BIM’de projeyi yaparken çizilen bir duvarın fiyatı program sayesinde dinamik olarak geliyor. İşverene istediği anda bina aşağı yukarı şu bedelle çıkıyor diyebiliyoruz. Dolayısıyla işverene de kontrol mekanizması sunabiliyoruz.
Bunların yanı sıra yapay zeka da hayatın içine girmeye başladı. Biz kendi sunucumuzda kendi yapay zekamızı oluşturmaya çalışıyoruz. Şimdilik inşaata dair sorduğumuz sorulara her zaman doğru cevap alınmıyorsa da görselleştirmede oldukça işimize yarıyor. Bana göre üretim biçimi ve inşaat yöntemleri gelecek dört-beş yıl içinde yüzde 80 oranında değişecek.
Begüm Yazgan: Ben yoğun teknoloji kullanımının aslında işverenle iletişimin ilk başında pek verimli olmayabileceğini düşünüyorum. İletişimin ilk aşamalarında mimarın somut olarak mevcudiyeti ve somut yetenekleri çok önemli bir unsur. Yani mimarın el çiziminin güçlü olması ve bunu masada gösterebiliyor olması farklı bir duygu yaratıyor. Dijital çözümler ve yapay zeka müşteri için ilk günlerde pek tatminkar olmuyor. O yüzden bence iş alma açısından hala eskizin veya maketin etkisi çok büyük. Teknoloji bunların önüne hiçbir zaman geçemeyecek diye düşünüyorum. Yapay zeka belki mimarlık iklimini yüzde 80 değiştirecek ama mimarlığın insanla bağlantısını pek değiştireceğini tahmin etmiyorum.
Şantiye: Şantiyeler sizin için ne ifade ediyor? Sıklıkla gider misiniz?
Begüm Yazgan: Şantiyeleri çok severim, eğlenceli bulurum. Ofis toplantılarının aksine şantiyedeki toplantılar bana hep daha verimli ve samimi gelir. Kalfasından işçisine, mühendisinden işverenine kadar neredeyse herkesle çok daha kolay iletişim kurulabilen ortamlardır. Toplantı öncesi kısa sohbetlerin de samimiyeti artırdığına, işlerin çözülmesine katkı sağladığına sıkça şahit olmuşumdur.
Kerem Yazgan: Ben de şantiyeleri severim. Ankara’daki Knauf evini inşa ederken şantiyeye çok sık gidip gelirdik. Ciddi bir öğrenme yeri olmuştu bizler için. Şantiyelerde birçok detayı ve problemi bire bir görürsünüz, çizdiğiniz detaylara sahadaki insanların nasıl hayata geçirdiğine, nasıl bir ilişkiye girdiğine, o çizimi doğru uygulayıp uygulamadığına şahit olursunuz. Dolayısıyla şantiye ziyaretleri verimli bir geri dönüş sağlar. Uygulanamayan bir detayın muhakkak bir nedeni vardır ve o neden sizin için öğretici bir unsurdur. Ben mesela ODTÜ’den mezun olduktan sonra St. Petersburg’taki bir alışveriş merkezinin şantiyesinde ilk defa mimarlığa ve yapıya dair daha derinden bir şeyler öğrendiğimi fark etmiştim.
Diğer taraftan şantiyedeki personelin çözemediği bazı problemlere siz pratik çözümler getirebilirsiniz. Bütünü bildiğiniz için şantiye şeflerine ve ustalara da sunduğunuz öneriler faydalı olur. Karşılıklı iletişimle sorunlar pratik çözülebilir. Orada bulunmanız bazen bir anda şantiyenin önünü açar.
Bir de tabii yaptığınız işin yerinde uygulanıyor olmasını görmek ciddi bir motivasyon ve enerji kaynağıdır. Genelde sürpriz faktörü de vardır: bazen küçük diye düşündüğünüz yerler büyük, büyük diye düşündükleriniz küçük çıkar. Bu anlamda da öğreticidir.
Şantiye: Türkiye şartlarında tasarımlarınızla şantiyedeki uygulamalar arasında çok fark oluyor mu?
Kerem Yazgan: Bu biraz da işverene bağlı bir konu. Tabii ki değişiyor fakat bunun bir genellemesini yapmak zor. Malzemenin bulunamaması, bir çalışanın daha pratik bulduğu için farklı bir uygulama yapmak istemesi gibi sebepleri oluyor. Bizim o yüzden “garanti detay” diye adlandırdığımız bir fikrimiz var. Garanti detay yaptığınızda kaçınılmaz olarak o detay yapılır ve doğru çıkar. Bazı detaylar, mesela süpürgelik, hep duvar sıvasının üstüne doğru konur. Halbuki içine bir fuga yapıp duvara sıfırlamak mümkündür. Duvarla aynı ön yüz olabilecekken bunu kimse yapmak istemez. Halbuki o detay daha iyi bir sonuç verir.
Şantiye: Her ikinizin de mimar olması ve beraber çalışmak nasıl bir deneyim?
Begüm Yazgan: Ben İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunuyum, Kerem ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden... Eşimle yüksek lisans sürecinde tanıştık ve uzun süredir birlikte çalışıyoruz... Mimarlık bize okulda biraz egosu yüksek bir meslek olarak öğretildi. Yani iş hayatına atıldığımızda, bir şey söylediğimiz veya istediğimiz zaman herkesin kabul edip bire bir isteklerimizi yerine getireceğini düşünürdük. Fakat bu ne iş hayatında ne de evlilikte böyle değil tabii ki. Bunu kısa zamanda anladık. Mimarlıkta insan faktörü çok önemlidir. O da durumu, şartları yönetebilme becerisini kazanma zorunluluğu getiriyor. Sen kendini çok fazla göstermeye başladığına karşındaki kişi de savunma kalkanlarını açıyor veya o da saldırıya geçiyor. Sen varlığınla her yeri kapsarsan, karşındaki -bu müşteri de olabilir, meslektaşın da-, ben de varım diyor. Mimarlık resim yapmak gibi tek başına icra edilen bir şey değil. Beraberce, fazla egosantrizme kaçmadan konuları ele almayı gerektiriyor.
Kerem Yazgan: Sorun tabii sadece karı-koca meselesi değil. Ofiste 39 kişiyle birlikte yoğun bir üretim söz konusu. Bir takım çalışması yapılıyor ve ona göre adapte olunması gerekiyor.
Şantiye: Eczacıbaşı Spor Salonu ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
Kerem Yazgan: Bildiğiniz üzere Eczacıbaşı Spor Kulübü, Türkiye’de kadın voleybolunun öncüsü ve şampiyonluk rekortmeni bir kulüp. Salon Kartal’da, Eczacıbaşı topluluğunun eski bir arazisi üzerinde projelendirildi. 26 bin metrekarelik inşaat alanı olan yapının temeli 2024’ün Şubat ayında atıldı. İki bodrum kat, zemin ve üç kat olarak planlanan spor salonunun tribünü 4 bin kişilik. Binanın çatısı tümüyle elektrik üreten güneş enerji panelleriyle kaplı. Hem enerji verimliliğini artırmak ve çevresel sürdürülebilirliği desteklemek amacıyla kullanılan sistem salonun enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılıyor, enerji maliyetlerini düşürüyor ve karbon ayak izini azaltıyor.
Uluslararası standartlara sahip salonda ikişer kişilik 10 odalı altyapı konaklama alanının yanı sıra idari ve sosyal alanlar, kupaların ve kulüp tarihinin sergilendiği bir müze, fizyoterapi ve fitness bölümleri, kafeterya, yemek salonları ve sporcu dinlenme bölümleri de yer alıyor. Modern ve en ileri teknoloji ile donatılan yeni salonda konforlu oturma alanları ve maçları en iyi açıdan izleme imkânı sunuluyor. Voleybol izleyicileri için de farklı bir deneyim sunacak olan Eczacıbaşı Spor Salonu’nda ana salonun yanı sıra üç antrenman sahası da mevcut. Proje, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlik ilkelerine uygun olarak inşa edildi, enerji verimliliği ön planda tutuldu ve çevreye duyarlı malzemeler kullanıldı.
Begüm Yazgan:Eczacıbaşı Spor Salonu’nu tasarım aşamasını, sadece kadın voleyboluna odaklanan bir takımın Türk kadınını yurtdışında başarıyla temsil ettiği için milli duygularımızın da kabardığı bir proje olarak hatırlayacağım. Tasarım aşamasında “kadın” ve “milli duygular” önemli oldu. Projeyi yaparken sıkça izlediğimiz voleybol karşılaşmalarının projenin geliştirilmesinde faydalı olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla sadece mimari değil farklı boyutları temsil açısından da bizler için önemli bir projeydi.

Şantiye: İnşaat aşamasında en zorlanılan unsur ya da proje aşamasında çözülmesi gereken problem neydi? Ve sizce projenin önemli noktaları nelerdi?
Kerem Yazgan: Yapıda bazı zor problemlere çözümler ürettik. Tam ortada soyunma odaları ve ona bağlı fitness, sağlık alanları gibi mekanlar var. Onun bir tarafında antrenman salonu, öbür tarafında da soyunma odasının bağlantılı olduğu ana salon bulunuyor. Bu kurgu aslında projenin başlangıç noktasını oluşturdu. Bu kurgunun doğru oturtulması işin en zor kısmıydı. Şu anda kulüp müdüründen sporculara kadar herkes bu iyi işleyen akıştan memnun. Yani merdiven çıkılmadan antrenman salonuna, soyunma odasına veya sağlık odasına doğrudan erişilebiliyor.
İkinci önemli nokta maksimum kişi kapasitesini sağlayabilmekti. 3 bin kişi kapasiteli başladığımız projeyi 4 bin kişiye kadar çıkartabildik. Bir spor salonu projesine sahadan ve seyirci kapasitesinden başlanır. Bu salonun önemli bir özelliği de hem dünya şampiyonası hem de Avrupa şampiyonası maçlarının standartlarına uygun tasarlanmış olması. Bu iki organizasyonun saha ölçüleri aynıdır ama dış alan mesafeleri farklıdır. Salon her ikisine de uygun bir şekilde tasarlandı.
Alışagelmiş uygulamanın aksine salon çok amaçlı bir kullanım yerine sadece voleybol maçları için tasarlandı. Bu, eksi gibi görünen bir artı aslında. Bir kere seyirciler sahaya olabilecek en yakın ölçülerde. Bu sayede maçlarda seyircinin rakip takım üzerindeki etkisi çok yüksek olacak. Yani kompakt saha tasarımından dolayı Eczacıbaşı takımına karşı oynamak hiç de kolay olmayacak.
Binanın bütün konaklama, antrenman sahası, soyunma odaları, ana salon, fuaye, ofis gibi farklı programları toplayan tek bir ön cephesi var. Hepsini bir araya getiriyor ve birbirine bağlıyor. Cephenin tasarımı için bilgisayarda bir kod yazıldı. Cephedeki perfore metalde kullanılan program aracılığıyla farklı geçirgenlikler sağlandı. Örneğin fuayede daha fazla geçirgenlik gerektiğinden geçirgenlik artırıldı, döşemeye geldiğinde azaltıldı ve aralarında yumuşak bir geçiş sağlandı. Cephede bu işlevi yerine getiren on binlerce irili ufaklı delik var. O delikler birbiriyle şeffaflıkla, geçirgenlikle ilişki kuruyorlar. Çizmeye kalkılsa yıllar sürebilecek bir tasarım yeni nesil programlarla kod yazarak haftalar içinde çözüldü.
Projede arsanın sıkışıklığı en büyük sorundu. Bodrum kat arazinin tamanını kullanırken yapı, çekme mesafesinden ötürü arsanın sınırlarından içeride kaldı. Bunun sonucunda büyük metrajda çatılar ortaya çıktı. Arsanın sınırıyla ortadaki yapı arasında kalan zemindeki bütün alanlar üç boyutlu bir betonarme çatıya dönüştü.Arsadaki iki-üç metrelik eğimini de hesaba kattığınızda bugüne kadar çalıştığımız en zor çatılardan birisini çözmek durumunda kaldık. Sofistike bu betonarme kabuğun yapımı, proje, statik ve inşaat açısından binanın kendisinden daha zorluydu; ama çözüldü.







ŞANTİYE®
Daha iyi yapılar için...
5 Ekim 2025
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 100 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2025 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Artus, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Bentley Systems / Seequent, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Chryso, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Deutsche Messe, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hannover Fairs, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Molecor, Nalburdayim.com, NETCAD, Nexans, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prefabrik Yapı / Hekim Holding, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Samsung, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Viessmann, Wermut, Wielton, Wilo, Winsa, XCMG, Xylem ve ZF'nin değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 2.100 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.









