İnşaat sektörünün başarılı ve özgün çözümler sunan firmalarından İstanbul Teknik’in Kurucusu Macit Tanyol, Bursa Anadolu Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde geçirdiği öğrencilik yıllarından Kilimanjaro’ya tırmandığı günlere, STFA ve ENKA Teknik gibi firmalarda edindiği tecrübelerden zemin mühendisliği ürünleriyle ilk tanıştığı senelere, Türkiye’nin tanıtımına yönelik oluşturulan turizm web sitesini hayata geçirdiği ve Türkiye’nin ilk online cep telefonu satış mağazasını açtığı günlerden küçük bir ofiste İstanbul Teknik’i kurduğu yıllara kadar hayatındaki birçok ayrıntıyı ve sektöre yaşattığı “ilk”i Şantiye® okurlarıyla paylaşıyor...
“Köken olarak Sivrihisar’lıyız... Eskişehir’in en eski yerleşim yerlerinden ve zamanında Nasrettin Hoca ile Yunus Emre’nin de yaşadığı bir şehirdir... Ben 1965 yılında Eskişehir’de doğmuşum. Çocukluğumun büyük kısmı ve gençliğim ise, babamın işi dolayısıyla Bursa’da geçti. Başarılı bir öğrenciydim. Eğitim aldığım Bursa Anadolu Lisesi’nde öğretmenlerimin özverisi, gördüğüm eğitim ve edindiğim arkadaşların hayatımda etkisi oldukça büyüktür. Arkadaşların belli bir seviyede ve anlayışta olması, o yaşlardaki gençlerin gelişiminde çok önemli bir etkiye sahiptir. Ben de bu konuda kendimi oldukça şanslı hissediyorum. O günlerde pek de bilincinde olmadan ilerideki hayatımız için çok önemli özellikler edinmişiz...”
Mühendislikten başka bir tercihim olmadı
“Çok sıkı çalışan değil ama başarılı bir öğrenciydim. Fen-matematik yönelimli bir eğitim alıyordum. 1984 liseden mezun olduğum sene, ilk tercihim olan Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümüne girdim. Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Fakültesi tabii o günlerde de ülkenin en önemli ve yüksek puanlı bölümlerinden biriydi. Karakter olarak hep mühendisliğe yatkın olduğumu düşünürdüm. Hiç işletme veya tıpa mı gireyim gibi bir tereddüdüm olmadı. Yani meslek seçimim doğal bir eşleşmeydi. Bugün de sorsanız yine Boğaziçi ve yine inşaat mühendisliği derim...”
Hayata çok iyi hazırlanmış mühendis adayları olarak mezun olabilmiştik
“O sene Boğaziçi Üniversitesi’ni, Bursa Anadolu Lisesi’nden 16 öğrenci kazanmıştı. Çoğu gibi ben de okulun o güzelim yurtlarına yerleşmiştim. Dersler kısmen ağırdı fakat okulu olabildiğince erken bitirip iş hayatına atılmak istediğimden mümkün olan en kısa sürece mezun olmayı planlıyordum. Öyle de oldu... Mühendislik temellerini çok iyi almış, hayata çok iyi hazırlanmış mühendis adayları olarak mezun olabilmiştik...”
Mağaralara girer, dağ tırmanışları yapardım
“Standart bir öğrencilik hayatım vardı. Folklor Kulübü’nde koroda şarkı söylüyordum. Sesim pek de iyi olmamasına rağmen bir konsere çıkmışlığım bile vardır. Ayrıca Mağaracılık Kulübü’ne de üyeydim ve bu kulüple kamplar yapıp, o zaman Türkiye’nin en derin mağarası olan Çukurpınar dahil olmak üzere dikey mağaralara da girerdik. Şimdilerde pek zaman ayıramasam da doğa sporlarını ve dağ tırmanışlarını severim. Ağrı Dağı ve Kaçkarlar, son olarak da Kilimanjaro gibi dağ tırmanışlarım vardır. Gözünüzü karartıp bir deliğe girilen veya iple aşağı inilen bu tarz riskli ve maceralı etkinliklerin, ölümcül sayılabilecek doğa sporlarının iş hayatıma doğrudan bir katkısı olmamıştır ama karakteri güçlendirme, risk alma kapasitesini geliştirme anlamında katkısı olduğunu düşünüyorum...”
Yaptığım stajlar iş seçimime yön verdi
“Okulda iki de staj yapmıştım... İkinci sınıftan üçüncü sınıfa geçtiğim yıl, STFA’da yaptığım staj bir otoyol şantiyesiydi. İlginç bir deneyimdi. Şantiyelerde çalışmanın ağırlığını kavramıştık. Sabah 7’de başlayan mesai için çok daha erken kalkmak, servise binmek ve şantiyeye ulaşmak gerekiyordu. Viyadük şantiyeleri ve asfalt dökümlerinde bulunmuştum. Normalde 18’de bitmesi gereken mesai uzadıkça uzardı. Saat 18’de hiçbir çalışan yerinden kıpırdamaz, herkes işine devam ederdi. Biz stajyerler de böylesine bir ortamda çıkmaya çekinirdik. Dehşetengiz bir tempo ve koşturmaca söz konusuydu. Ancak akşam 8 gibi yavaş yavaş mesai biterdi. Çalışma, tempo, disiplin nedir o ortamda çok iyi görebiliyordunuz. Proje kontrolü ve uygulama gibi pratik anlamda da oldukça faydalandığım bir ortamdı...”
Türkiye’de kavşaklar tamamen farklı yapılıyor
“İkinci stajımı ise Almanya’da yerel yollar yapan bir kamu işletmesinde yaptım. Daha farklı bir deneyim edindiğim o iki aylık staj sürecinde genelde denetleme yönünde deneyimler kazanıyordum. Zaten Almanya’da yollar, altyapılar zamanında yapılmış olduğundan sadece onların bakımları, kontrolleri yapılıyor ve ufak tefek ekleme gibi işler yürütülüyordu. İnşaat süreçleriyle ilgili Türkiye ve Almanya arasında bir kıyaslama yapacak durumda değildim fakat kavşakların ve dönemeçlerin ayrıntılı düşünülüp, tasarlandığını anlayabiliyordum. Bu kapsamda Türkiye’de kavşakların tamamen yanlış yapıldığını söyleyebilirim. Dikkat ederseniz yanlış tasarlandıklarından trafiğin akması gereken kavşakların çoğu kilitleniyor ve trafik akışı sıkıntılı oluyor...”
ENKA Teknik’te geogrid satış mühendisi olarak işe girdim
“1989 haziranında okulu bitirdiğim günlerde önümde üç iş imkanı vardı. Bu, yeni mezun olarak oldukça iyi bir durumdu. Bunlardan biri, arada bir şantiyede de bulunmam gereken bir proje mühendisliği işiydi. Yüksek binalar alanında uzman bir firmaydı ve yüksek lisans yapmama da imkan veriyordu. Diğer kabul edildiğim iş, İstanbul-Ankara otobanında saha mühendisliği işiydi. Bu, tümüyle bir şantiyeye bağlı olduğundan pek gönüllü değildim. Bir diğer iş ise geogrid satış mühendisliğiydi. Üçü de kariyer olarak bambaşka yönlere gitmeme neden olacak işlerdi. Ben, ilk ikisine nazaran beni en ileriye taşıyabilecek olanını seçmiş, ağustos ayında ENKA Teknik’te geogrid satış mühendisi olarak işe başlamıştım. Bu işi kolayca yapacağımı öngörüyordum; iş oldukça aktif ve ticaret de içeriyordu...”
“Deneyimsiz mühendisi niye işe alayım?..”
“İş görüşmesini yaptığım genel müdürümüz Ahmet Orhun, hiç inşaat sektörü satış tecrübem olmaması dolayısıyla tereddütlü davranarak bana nasıl güveneceğini sormuş, ben de babamın Bursa’daki mağazasında satış konusunda tecrübem olduğunu dile getirmiştim. Ama tabii mağazada gelinlik satıldığını öğrenince, ‘sen Bursa’da dükkanda gelinlik satıyorsun diye burada da geogrid satabileceğini mi sanıyorsun’ diye sormuş, ben de ‘evet’ yanıtı vermiştim... Sanırım bu şekilde kararlı olmamın ödülünü almıştım...”
İlk işim Geogrid Satış Mühendisliğiydi ama geogridi tanıyan kimse yoktu
“Belli bir müddet sonra işin tahmin ettiğim kadar kolay olmadığını anlamıştım. Çünkü Türkiye’de geogridi tanıyan neredeyse kimse yoktu. Sattığım geogrid, geotekstil ve bant dren olmak üzere zemin mühendisliğiyle ilgili üç ürün vardı. Geogrid’in yararlarını anlatıyordum. İthal olduğundan pahalı bir üründü. İlk işim insanları inandırmaktı, sonrasında, stoklarımızda olmadığı için ithal edilirdi. O dönem, Irak’ta oldukça büyük bir projeye ürünlerimizi temin etme sürecinde Saddam Hüseyin Kuveyt’e girmiş ve 1990’da Körfez savaşı başlamıştı. Bu arada, ENKA Teknik’teki bir senenin ardından Ankara merkezli Engine firmasına geçmiştim. Zemin mühendisliğiyle ilgili çok daha fazla ürün seçeneği mevcuttu ve pazar benzer olmasına rağmen çok daha genişti...”
Türkiye’nin ilk yalıtımlı tünelleri
“Ankara firması olan Engine, benim işe başlamamla birlikte İstanbul ofisini açmıştı. İlk başta ofiste bir masa ve bir de ben vardım. Firma İstanbul’da da faaliyete başlayınca hızlı bir büyüme sürecine girdi. Sekiz sene görev aldığım Engine’de oldukça güzel işlere imza attık. 1991 yılında Türkiye’nin ilk yalıtımlı tünelleri olan Karabük’teki tünellerde ürünlerimizin kullanımını sağladık. O zamanlar konuyla ilgili Karayolları’nın bir şartnamesi de yoktu. Nasıl uygulanacağı konusunda biz de pek bir şey bilmiyorduk. Uygulamaya Avustralyalı bir yetkili eşlik ediyordu. Fakat o yetkili bir haftanın ardından çekip gitmişti. Türkiye’nin ilk su yalıtımlı tünelini işçileri yönlendirip, işi gösterip, kontrol edip tamamladık. Ardından birçok yere geogrid sattık. Türkiye’deki ilk bant dren uygulamalarını da yaptık. Yine belki ilk denemez ama ilk profesyonelce geogrid donatılı duvar uygulamasını gerçekleştirdik. Ülkenin ilk altın madeni tehlikeli atık sahası yalıtımını da biz yapmıştık. Türkiye’nin birçok yerine birçok malzeme sattık ve ilk uygulamalarını gerçekleştirdik. O dönem çok sayıda referansımız oldu...”
Farklı şeyler yapacağımı düşünüyordum...
“1997’de ise, kendi firmamı kurmak istediğimi belirterek yavaş yavaş Engine’deki işlerimi devretmeye başlamıştım. İşimi kurmak istiyor ve bu konuda kendime güveniyordum. İyi bir şeyler yapacağımı düşünüyordum. Tabii İstanbul Teknik’in bugün geldiği noktayı, kurabildiğimiz bu büyüklükteki fabrikaları hayal edemiyordum ama yine de farklı şeyler yapacağımı düşünüyordum. Dolayısıyla 1998’de, henüz 33 yaşımdayken İstanbul Teknik firmasını kurdum...”
Türkiye’nin tanıtımına yönelik bir turizm sitesi hayata geçirmiştik
“Aslında benim ilk özel girişimim, Engine’de çalıştığım dönemlerde, biraz da hafta sonu uğraşı olarak biri bilgisayar, ikisi makine mühendisi 3 arkadaşımla kurduğumuz bir internet sitesi ve bilişim firmasıydı. İnternetin yeni yeni filizlendiği yıllarda Türkiye’nin tanıtımına yönelik bir turizm sitesi hayata geçirmiştik. Çok zengin bir içeriğe sahipti. Firma olarak otellere, turizm firmalarına da hizmet vermeyi planlıyorduk. Hatta Türkiye’nin ilk online cep telefonu satış mağazasını biz açmıştık. Ancakmaalesef herkesin kendi profesyonel işi olduğundan çok fazla götürememiş ve bir arkadaşımıza hisselerimizi devrederek bu işten çekilmiştik. Tam da Engine’den ayrılıp kendi firmamı kurma sürecini somutlaştırdığım dönemdi. Hatta İstanbul Teknik ismi de aslında o firmadan gelir. Yani kısaca iş hayatım Beşiktaş çarşıdaki bu bilişim şirketinin küçücük ofisini, paylaşarak başlamıştı...”
Salteks firmasının desteğini hiç unutamam
“İstanbul Teknik’te geotekstil, geomembran ve bitümlü membran satmayı ve uygulamayı planlıyordum. İlk anlaştığım üretici firmayla bazı sorunlar yaşayınca bir şekilde yolum Salteks firmasıyla kesişmişti. Yeni bir örgüsüz geotekstil hattı getirmişlerdi. Kiminle pazarlayacakları ve satacakları konusunda arayış içindeydiler. Patronları Kemal (Şişman) Bey ile oldukça olumlu bir görüşme gerçekleştirmiştik. Görüşmenin ardından hattan çıkan ilk ürünleri alıp satmaya başlamıştım. Dolayısıyla İstanbul Teknik’in ilk günlerinde Salteks firmasının desteğini ve yarattığı izi hiç unutamam. Kemal Bey hala kadim ve en güvendiğim dostumdur. En çok sattığımız ve kendi üretimimiz olmayan ürünler onlarındır. Bugün Salteks’in en büyük müşterisi olmaktan gurur duyuyoruz...”
Türkiye’nin ilk ve en büyük geogrid üreticisi ve yapı malzemesi üretim, satış, mühendislik çözüm ve uygulamaları firmasıyız
“1998’de küçük bir ofiste faaliyetine başlayan İstanbul Teknik olarak kuruluşumuzdan 12 yıl gibi bir süre sonra Çorlu’da kurduğumuz fabrika ile sanayici unvanını kazandık. Yüzde 100 Türk sermayesiyle kurulan, Türkiye’nin ilk ve en büyük geogrid üreticisi ve yapı malzemesi üretim, satış, mühendislik çözüm ve uygulamaları firmasıyız. Sektördeki büyümemiz, üretimimizi Bolu’da 30 bin metrekare alanda kurduğumuz modern teknolojiyle donatılmış fabrikaya taşıyarak devam etti. Sektörüne özgün, katma değeri yüksek, ülke sınırlarını aşan yeni ürün gruplarını kazandırmak ve ülkenin dışa bağımlılığını azaltma misyonuyla kurduğumuz Ar-Ge merkezi ise 2019’da geosentetik, asfalt ve mermer faaliyet alanlarında T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından onaylanan, Türkiye’nin ilk Ar-Ge Merkezi olmayı başarmıştı. İstanbul Teknik’in eğitime ve gelişime verdiği büyük önemle, her yıl artan yatırımları sonucunda 2023 yılında ilk patentini de alan Ar-Ge merkezimiz, bugün birçok ulusal ve uluslararası üniversite, sanayi firması ve araştırma merkezi ile iş birliklerine imza atıyor. Bugün geosentetikler, asfalt kimyasalları, yalıtım ürünleri, epoksi ürünler alanında 11 ana dalda faaliyet gösteren, yurtiçinde binden fazla noktada, uluslararası alanda 5 kıtada seksenden fazla ülkede ürünleri ve mühendislik çözümleri güvenle kullanılan ve hızla büyümeye devam eden bir yapıya ulaştık...”
Kilometretaşlarımız...
“Firmayı kurduğumda tek başımaydım. Satın alma, müşteri ağırlama, satış ve pazarlama gibi her işi kendim yapıyordum. 2003 yılına kadar bütün satışları kendim gerçekleştirdim. Sonra günden güne sayımız arttı. Şu anda 240 kişilik bir kadromuz var. İlklerimizi ve kilometretaşlarımızı özetlersem... 1999’da ilk ihracatımızı ve ilk Geoseal şantiye uygulamalarını gerçekleştirdik; 2005’te geosentetik ürünleri alanında mühendislik hizmetleri sunmaya başladık ve ilk GeoArme şantiyemizi hayata geçirdik, ayrıca TekDrain drenaj levhalarının satışına başladık. 2010’da Çorlu fabrikayı devreye aldık; 2011’de Ar-Ge laboratuvarımızı açtık; 2015’te ihracatımız beş kıtaya ulaştı; 2017 Ovit Tüneli’nin 800 bin metrekarelik yalıtım uygulamasını gerçekleştirdik; 2018 Türkiye’de en büyük GeoArme duvarını tamamladık; 2019 Almanya’da Geogrid satışı gerçekleştirdik ve geosentetik, asfalt ve mermer faaliyet alanlarında T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından onaylanmış Türkiye’deki ilk Ar-Ge Merkezini kurduk; 2020’da Bolu fabrikamızı açtık; 2023’te Toprakarme Duvarlar için Polimer Şerit ile Beton Panel Birleşim Aparatı resmi patentini aldık ve 900.000 m2 ile Türkiye’nin en uzun ve en büyük tünel yalıtım uygulaması rekoru kırdık...”
2010 yılında üretime geçerken derin bir nefes aldık
“Bir malzeme ile çalışıyorsanız, yani bir malzeme satıyorsanız mutlaka içinizde üretim aşkı da vardır. Kendi ürününüzü üretiyorsanız, birçok şeyin de hakimi olabilirsiniz. Bu durum rekabette ciddi bir avantajdır. Çünkü üretim gücünüzle en yüksek standartları oluşturabiliyorsunuz. 2010 yılında üretime geçerken gereken sermaye için derin bir nefes aldık ve geogrid üretimine başladık. Tahminen yeni üretime başlayan bir firma için üretime en zor ürünle girdik. Çünkü üretmesi gerçekten çok zor, yatırımı da hiç küçümsenmeyecek bir üründü. Ülkede nasıl üretileceğini bilen kimse de yoktu. Avantajım ise 1989’dan bu yana pazarı ve ürünü çok iyi tanımamdı. Çoğu şeyi bedellerini ödeyerek, öğrenerek, tırnakla kazıya kazıya geldik. Bir süre sonra üretim için gerekli olan Ar-Ge’ye sahip olmak gerektiğini anlayıp ciddi bir Ar-Ge yatırımına da giriştik. Ar-Ge’siz üretim yürümez. Başkalarının söyledikleriyle, başkalarından duyduklarınla üretim olmuyor. Üretim çok parametresi olan bir süreç. Aynı makine ve aynı reçeteyle bile bambaşka ürünler çıkarılabilir. Şu an inşaat sektöründe 7 Ar-Ge merkezinden birisiyiz. Bu sayı kocaman bir inşaat sektörü için çok az. Maalesef inşaat sektörü herkesin çok teknoloji ve yenilik peşinde koştuğu bir sektör değil, ama biz sürekli gelişmeyle sektördeki yerimizi güçlendirebiliyoruz.”
Özel yaşamımda da farklı biri değilim
“Fabrikamız var, hem de Avrupa’da bile benzeri az olan bir fabrika; ama hemen eski deyimle ‘fabrikatör’ gibi davranmaya kalkarsak gerçeklerden kopar ve gelişimi kaçırabiliriz. Bu bir tercih veya karakterin bir parçası olabilir ama özelimde de sade bir hayat yaşıyorum. İstanbul Teknik olarak genetiğimizde yatırım ve büyüme var. Sürekli büyüme ve gelişim içinde olmayı seviyoruz. İhtiyaçlar değişiyor, rakipler değişiyor ama biz hala pazar lideri konumumuzu devam ettiriyoruz...”
Geliştirdiğimiz “Kaliteme Güveniyorum” sistemi Avrupa’da bile yok
“İstanbul Teknik olarak yeniliklere de öncülük etme gayreti içindeyiz... Örneğin ‘Kaliteme güveniyorum’ isimli, hiçbir firmada olmayan bir sistem geliştirdik. Bu kapsamda fabrikadan çıkan her ürünü test ediyoruz ve o ürünün o testini yayınlıyoruz. Fabrikadan yanlış teknik özelliklerde hiçbir ürünün çıkmasına müsaade etmiyoruz. Bu, pazarın en büyük sorunlarından biridir. Alelade firmalar gibi, yılda bir ürüne bir test yapılmış ve iyi sonuç alınmış olabilir fakat o ürünün fabrikadan çıkan her kopyası aynı kalitede olmayabilir. ‘Kaliteme Güveniyorum’ sistemiyle bu problemin önüne geçmeye çalıştık. Kolay oturan bir sistem değil, çünkü her üretimde test yapılması gerekiyor. Bu testten geçen ürünlere de ‘Kaliteme Güveniyorum’ etiketi koyuyoruz. Şantiyelerde o karekod okutulduğu zaman ürünün tüm teknik bilgi ve test sonuçları görülebiliyor. Bu sistem Avrupa’da bile henüz yok...”
Binbirteknik.com...
“İstanbul Teknik’in haricinde farklı kurumsal marka ve şirketlerimiz de var. Mesela online yapı malzemeleri marketi binbirteknik.com bunlardan biri. Geçmişte internet ve e-ticaret konusundaki girişim ve meraklarımın bir neticesidir. Benim için özel bir zevk ve uğraş aslında. Türkiye’nin her tarafına ücretsiz nakliye ile ürün temin eden bir yapısı var ve her geçen gün ürün portföyü genişliyor. Ayrıca e-ticarette çok yaşanan ürün iade oranlarımız da neredeyse yoktur...”
Macit Tanyol'un, Şantiye®nin 1990 yılı mayıs ayı sayısında yayınlanan makalesi...
Sıçramalar değil de tempolu ilerlemeleri tercih ediyorum
“Şirketi kurmam, Çorlu ve Bolu fabrika kuruluşlarımız dönüm noktalarımızdan bazılarıdır. Adım adım ilerlemeyi tercih ederim. Gelişimlerimiz hep ufak ufak adımlar neticesinde olmuştur. Özel hayatım da rutin ilerler. 20-30 sene önce nasıl yaşıyorsam hemen hemen aynı alışkanlık ve standartlarda yaşıyorum. Sıçramalar değil de tempolu ilerlemeler daha çok hoşuma gidiyor. Tıpkı maraton koşucusu gibi. Kanuni, hukuki ve vicdani açıdan problem yaratacak hiçbir işe de girmemeye, o tip ortamlara dahil olmamaya çalışıyorum...”
İnşaatta mevzuat yeterli ama uygulama gerekiyor
“İnşaat sektörü mevzuatında çok büyük bir sorun görmüyorum. Fakat uygulama aşaması, şantiye sürecinde sorunlar var. Denetim sistemi çok etkin değil. Bir bina, Almanya’daki gibi 100 senelik servis ömrüyle yapılacak olsa Türkiye’de bu lüks sınıflandırmasına giriyor ve satışı çok zorlaşıyor. Türkiye’de 70’li, 80’li ve 90’larda yapılan birçok bina artık güvensiz olduğu için yıkılıyor ve yeni binalar yapılıyor. Yıkılmasa bile kapısı, çerçevesi kalitesiz ve dayanıksız olduğundan değişmek zorunda. Bu ciddi bir israf. Diğer taraftan gecekondu ve kaçak yapılaşmaya devamlı imar affı çıkması da sorunu hepten içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Bu, resmen kötü yapılaşmaya verilen bir ödül gibi. İyi yapıya ödül yok, kötü yapılaşmaya afla inanılmaz bir ödül verilmiş oluyor...”
Sıkıntıların aşılacağına inanıyorum
“İnşaat sektörü, ülkedeki diğer birçok sektör gibi sıkıntıda. Benzer dönemler, belki bu boyutta olmasa da geçmişte de yaşandı ve hepsi aşıldı. Bu sürecin de aşılacağına inanıyorum. Çünkü Türkiye’de çok önemli bir altyapı ve güvenli konut eksikliği söz konusu. Otoyol, demiryolu ve metro ağı tamamlanmış değil. Şehirlerin altyapı yatırımlarında hala büyük eksiklik var. Ve bunların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor...”
Organik bir yöneticiyim
“Kendimi yumuşak ve bir anlamda ‘organik’ bir yönetici olarak görüyorum. Yani çalışan arkadaşlarımdan biri gibiyimdir. İş sahibi bir patron gibi değil de profesyonel bir genel müdür gibi davranıyor ve çalışıyorum. Sabah 8’de işimin başındayımdır. Bağırmam çağırmam yoktur. Ciddi maddi zararlar verilmiş bile olsa kızmam. O hatayı yapmış kişi zaten o vicdan azabını çekiyor diye düşünürüm. Benim üstüne kızmama gerek yoktur. O sorumluluğu taşımıyorsa da zaten bizden biri değildir diye düşünürüm. Önemli olan, aynı hatayı bir daha tekrarlamamanın yolunu bulmamız gerektiğidir. Fakat sınırları zorlayan bir yönetici olduğumu da söyleyebilirim. İlerlemek için bu şarttır. Disiplin ve yoğun çalışmanın başarıda çok önemli olduğuna inanırım. Hedefe odaklı disiplin başarıyı getirir.”
9 Ekim 2024
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.