Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz, ardından web sitemizin ŞantiyeTV sayfalarında ve Şantiye®nin basılı versiyonunda yayınladığımız “10 Soruda” isimli canlı yayın serimizin 31 Ekim 2025 Cuma günkü konusu “Yapısal Güçlendirme”, konuğu ise İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi ve İTÜ Afet Yönetimi Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Fatih Sütcü oldu. Sütcü programda, depremlerde binaların neden hasar gördüğü; yapısal güçlendirmenin işlevi, yararları ve gereklilikleri; yapısal güçlendirme çeşitleri ve avantajları; hangi yapıların güçlendirilmesine gerek duyulduğu; Türkiye şartları için uygun yöntemleri; güçlendirme sürecinde nelere dikkat edilmesi gerektiği; yapısal güçlendirmenin güvenliği ve maliyeti; güçlendirmeyle ilgili mevzuata ilişkin ayrıntıları; yeni teknolojileri ve güçlendirme pazarıyla ilgili gözlem, görüş ve önerilerini Şantiye® okurlarıyla paylaştı.
BU ÖZEL İÇERİĞİ, ŞANTİYE TV'DEN VE ŞANTİYE®NİN YOUTUBE KANALINDAN DA İZLEYEBİLİRSİNİZ
1) Depremlerde binalarımız sizce neden çok hasar görüyor?
Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle binaları “eski” ve “yeni” binalar olarak ikiye ayırarak başlamak isterim... Genelde yeni binalar az, eski binalarsa çok hasar görüyorlar. Demek ki binaların yaşı, hasar almalarında ve hasarın derecesinde önemli bir unsur oluyor. Yani sadece depremlerde değil, deprem olmadan bile maalesef hasar gören, kısmen ya da toptan göçen binalar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla burada “yeni bina”, “eski bina” ayrımını mutlaka yapmak lazım.
Eski binalar iki sebepten dolayı hasar alıyorlar. Birincisi, projelerinin yapıldığı dönemdeki yönetmeliklerin güncelliğini kaybetmiş olması. Örneğin 2000 senesinden önce yapılan binalarda çok daha düşük kalitede betona izin verilirken günümüzde bu kalitenin çok daha yüksek olması gerekiyor. Dolayısıyla zaten bu binalar günümüz standartlarına göre dayanım bakımından belli bir miktarda geride kalmış oluyorlar. İkincisi, eski binalardaki malzemelerin uzun zaman dilimi içinde ilk dayanımlarını, kalitelerini kaybetmeleri. Yani eski binalar zamanlarının ötesinde şartlarda inşa edilmiş olsalar bile yaşları gereği kondisyonları düşüyor. Mesela beton ve içindeki donatı dayanımını kaybediyor. Bu da onun ömrünü normalden kısa sürede doldurmasına sebep oluyor. Bunlar binaların hasar almasının ikinci sebebi olarak söylenebilir. Yani hem yönetmeliği eski hem de birazcık yaşı geçmiş. Dolayısıyla eski binalar yeni binalara göre daha fazla hasar alıyorlar.
Her şey usulüne uygun yapılmış olsa bile taşıyıcı sistemi düzensiz binalar diğerlerine göre tabii ki daha çok hasar alıyor. Bu da mesela aks süreksizlikleri, birbirine saplanan kirişler, kolonlardaki kalıba bağlı hatalar gibi unsurlarla yine binalarda hasara sebep oluyor. Aslında binalarımız çok düzgün tasarlanabilirler. Binada önemli iki etken vardır ve ilki, projelendirme safhasıdır. Projesi çok düzgün yapılmış, uygulaması yanlış yapılmış olabilir ya da uygulayıcı çok iyidir ama projesinde taşıyıcı sistemle alakalı bazı kusurlar vardır. Bunlar ilk başta düzeltilmezse ileride kaçınılmaz bir şekilde hasara sebep olurlar.
Şu konuyu da vurgulamak gerek... Genellikle fabrika ve sanayi tesisi gibi binalarda ya da okul, hastane gibi binalarda taşıyıcı sistemlerin çok düzenli olduğunu görüyoruz. Bunlar hasar alma konusunda daha dirençli yapılar oluyor. Fakat konutlarda maalesef yatırımcının, yani mal sahibinin tasarrufuyla ya da “salon geniş olsun”, “oda ortasında kiriş olmasın” gibi talepleriyle taşıyıcı sistemler kasten zayıflatılabiliyor. Bazen hatayı müteahhit ya da mühendiste buluyoruz ama birçok durumda konutlardaki hasarın sebebi vatandaşın depremle mücadele edemeyecek mimari tasarımları talep etmesi oluyor.
2) Kahramanmaraş depremleri mühendislik açısından bize ne öğretti?
Birincisi, projelerin sahadaki uygulamasının projeye uygun olmadığını öğretti. Dolayısıyla yapıdaki denetim sisteminin yetersiz olduğu bir kez daha acı bir şekilde ortaya çıktı.
İkincisi, eski binaların daha çok yıkıldığını ya da hasar gördüğünü, yeni binaların ise çok daha az hasar gördüğünü gördük. Özellikle 2010 senesinde biraz daha sıkılaşan yapı denetim sisteminden sonra inşa edilen binalarda çok az ya da hiç hasar olmadığına şahit olduk. Özellikle 2000 senesinden sonraki yönetmeliklerimizde yapılan yenilikler ve hazır betonun yaygınlaşmasıyla birlikte yapılarda yıkılma, toptan göçme çok çok az oldu. Bu binaların göçen binalar içindeki oranı yüzde 1,5-1.6 seviyesinde. 2000 senesinden önce eski yönetmeliklere göre yapılmış binaların zayıf olduğunu, hızlı bir şekilde elden geçirilmesi, yenilenmesi ya da güçlendirilmesi gerektiği ortaya çıktı. Tabii yeni binalarda da hala dikkat etmemiz gereken konular bulunduğunu öğrenmiş olduk.
Özellikle Hatay’daki hasarlar, zemine odaklanmanın da oldukça önemli olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Maalesef bugünlerde yapılan projelerde dahi zemin etüt raporlarının ne kadar niteliksiz olduğunu unutmamak gerek. Zemin etütlerinin kayda değer bir kısmı kopyala yapıştır şeklinde hazırlanıyor. Fakat bunun binaların deprem davranışında ve hatta deprem olmadan dahi ne kadar katastrofik sonuçlara sebep olabileceğini görmek lazım. Yani sondaj yapmadan, özensiz zemin etüdü raporlarının binanın genel davranışında ne kadar önemli ne kadar büyük kayıplara sebep olabileceği akıldan çıkartılmamalı. Biz inşaat mühendisleri genelde geoteknik rapora bakıp rapordaki bir zemin sınıfına göre işlem yaparız. Fakat iş bu kadar basit değil. Yapının zeminle etkileşim halinde olduğu ve bununla alakalı daha çok detay bilmemiz gerektiği aşikar.
3) Yapısal güçlendirme nedir, ne işe yarar ve neden gereklidir?
Bir bina 2018 yönetmeliğindeki sağlaması gereken şartlara uymuyorsa ya da zaman içerisinde kondisyon kaybetmişse veya binanın fonksiyonu değişmişse binanın gerekli performans seviyesine ve hatta bu seviyenin biraz daha üstüne çıkartılmasına güçlendirme diyoruz. Burada önemli olan şey, mevcut durum değerlendirme analizinin çok iyi yapılmasıdır. Çünkü binanın mevcut durum değerlendirme analizi ne kadar hassas, ne kadar nitelikli, ne kadar detaylı bir şekilde yapılırsa güçlendirme ihtiyacı da o kadar net bir şekilde belirlenir. Yoksa hiçbir değerlendirme yapmadan her binanın bütün kolonlarını 30 cm mantolarsanız veya çok da hesap etmeden her yere perde duvar eklerseniz de binayı güçlendirmiş olabilirsiniz. Fakat bu çok maliyetli bir güçlendirme olur. Malumunuz güçlendirme maliyetinin belirli bir seviyeyi aşmaması gerekiyor. Bu kapsamda öncelikle binanın mevcut performansının hangi seviyede olduğunun net şekilde tespit edilmesi lazım. Mevcut performans ne kadar doğru tespit edilirse güçlendirme maliyeti o kadar az ve güçlendirme uygulaması o kadar doğru yapılmış olur.


4) Tarihsel açıdan bakıldığında geleneksel yöntemler nelerdi?
Uzmanlık alanım betonarme olduğu için ağırlıklı olarak çelik, ahşap veya tarihi yapılardan ziyade betonarmeden bahsedeceğim. Beton yaklaşık olarak 100 yıl öncesinden bu yana yaygın bir şekilde kullanılıyor. Dolayısıyla betonarmenin geleneksel güçlendirilmesi, malzemenin kendisi ile yapılır. Yani betonarme, betonarme ile onarılır. Örneğin betonarme kolonlar dışından yine donatı ve betonla, yani betonarme mantoyla güçlendirilebilir. Binaya yeni perdeler elbette eklenebilir veya betonarme elemanlar çelik profillerle güçlendirilebilir ve yatay taşıyıcılığı artırmak için çapraz çelik elemanlar kullanılabilir. Betonarme, çeşitli malzemelerden üretilmiş kumaş, lifli polimer kumaşlarla da güçlendirilebilir. Bu da bir çeşit mantolama olduğu için ben bunu da geleneksel güçlendirme kategorisine sokuyorum. Her ne kadar kumaş yeni bir malzemeymiş gibi algılansa da kumaşla bir elemanı sarmak eski bir yöntemdir. Binaya perde eklemek, mantolama yapmak, çelik elemanlar eklemenin, bina güçlendirmesinde etkili olduğu gerek yaşanmış depremlerle gerekse deneysel çalışmalarla ispatlanmıştır. Yani geleneksel olduğu, kötü olduğu anlamına gelmiyor ama her yöntemin bir dezavantajı vardır.
5) Günümüzde kaç çeşit güçlendirmeden bahsedilebilir? Ve bunları kısaca özetleyebilir misiniz? Avantaj ve handikapları nelerdir?
Geleneksel yöntemlerde “mantolama”, “perde ekleme”, “çapraz ekleme”, “çelikle mantolama” gibi yöntemler vardır. Tabii ki temel takviyesi yine betonarmeyle yapılır. Bu da çok önemli güçlendirme adımlarından biridir. İhtiyaca göre yapılır ve tekil temellerin mütemadiye (sürekli temele) çevrilmesi ya da radye temele tamamlanması ya da farklı bir seviyeden yeni bir temel eklenmesi son derece önemli güçlendirme adımlarından bir tanesidir.
Diğer taraftan, pratikte ülkemizde pek rastlamasak da binadan kat eksiltmek de önemli bir güçlendirme yöntemidir. Fakat bu bir emlak kaybına sebep olduğundan ülkemizde henüz böyle bir güçlendirme yapıldığını sanmıyorum. Farklı ülkelerde güvenlik için binadan bir kat azaltılarak, emlaktan fedakarlığın yapıldığını görüyoruz.
Yenilikçi yöntemler kapsamında ise bina ile birlikte çalışacak bazı sönümleyici pistonların eklenmesi ya da sönümleyici cihazların eklenmesi binanın güçlendirilmesinde son derece etkilidir. Ayrıca binanın tamamen tabanından kesilerek kaldırılması ve altına izolatörlerin eklenmesiyle, yani deprem yalıtımıyla da güçlendirme yapmak mümkündür.
Tabii tüm bu yöntemlerin kendilerine has avantaj ve dezavantajları vardır... Hızlıca birkaç tanesine değinmek isterim. Mesela bir binaya perde eklemek, binanın kesme kuvveti kapasitesini elbette artırır. Diğer elemanlara aktarılan yükü de otomatik olarak azaltır. Binanın depreme bağlı deplasmanlarını sınırlar. Bunların hepsi tabii ki avantajdır. Uygulanması görece kolaydır. Yani çok kalifiye işçilik de gerektirmez. Ama dezavantajları da vardır. Perdelerin altına yeni bir temel yapılması gerekir. İlave edilen perde binanın mimari fonksiyonlarını önemli ölçüde etkileyecektir. Hele ki binanın dışından perde duvar eklenmesi gibi bir durum, pencereleri kapatacağı için zaten söz konusu bile değildir. Teknik olarak baktığımızda bir binaya perde eklemek binanın rijitliğini artırır. Bu da binanın periyodunu otomatik olarak azaltacaktır. Periyodu azalan binalar -zaten plato bölgesinin bir miktar dışındaysa- birdenbire ivme spektrumu bakımından plato bölgesine, yani maruz kalması muhtemel en büyük ivme bölgesine geçer ve binaya perde ekleyerek aslında binanın çektiği deprem kuvvetini artırmış oluruz. Çözümsüz bir yere doğru gider proje. Ve binadaki ivmeler o kadar yüksek hale gelir ki binanın taşıyıcı elemanlarını kesme kuvvetlerinden korumuş oluruz, fakat bu sefer yükselen ivmeler nedeniyle bu binadaki şiddetli sarsıntı binadaki başka elemanların hasar almasına sebep olur. Mesela bir server kabini, medikal ekipman veya çatıdaki ekipmanlar zarar görür. Dolayısıyla belki binanın taşıyıcı sistemini kurtarılmış oluruz fakat binanın depremden hemen sonra deprem öncesindeki gibi kullanılması mümkün olmayabilir.
Yenilikçi yöntemlere geçersek. Örneğin sönümleyiciler. Mesela bir burkulması önlenmiş çapraz sönümleyiciler binaya rijitlik katar ama rijitlikle birlikte sönüm de katar. Binaya eklediğimiz ilave sönüm, bütün dinamik tepkileri baskılar. Yani deprem sırasında meydana gelmesi muhtemel ivme, hız ve deplasman gibi bütün dinamik tepkiler ilave sönümle birlikte otomatik olarak küçülür. Bütün binanın hareketi kısıtlanmış olur. Örneğin dışarıda koşması kolaydır; ellerimizi, kollarımızı sallayabiliriz ama havuzun içinde boğazımıza kadar sudayken rahatlıkla koşamayız. İçinde bulunduğumuz ortam hareketlerimizi sönümler. Sönümleyiciler de böyle çalışır. Bir binayı yeterli miktarda sönümleyiciyle donatırsanız bina deprem sırasında sanki suyun içindeymiş gibi davranır, yani serbestçe her yöne hareket edemez. Böyle büyük deplasmanlar ve hız önlenir. Hızlı bir şekilde bina durma noktasına gelir. Bu durum ise hasarları önemli ölçüde kısıtlar. Sismik izolasyon da benzer şekilde çalışır. Binanın tabanından kesip kaldırır, altına izolatörleri yerleştirirseniz binaya zeminden gelecek olan ivmeleri yaklaşık yüzde 60, 70 azaltmış olursunuz. Yani aslında, binanız İstanbul’dayken birdenbire binayı Eskişehir’e taşımışsınız gibi bir etki oluyor. Dolayısıyla binanın deprem talebi azalmış oluyor. Bunların tabi dezavantajları da söz konusu. Mesela binanın tabanından kesilip kaldırılması, söylendiği kadar kolay bir şey değil tabii ki. Ve bunun bir de maliyeti var. İzolatörle güçlendirmenin maliyeti oldukça yüksektir. Ama sönümleyiciyle güçlendirmenin maliyeti performansına kıyasla konvansiyonel güçlendirmeyle başa baş olabilir. Çünkü daha yüksek bir performansı çok daha az maliyet artışıyla yakalamak mümkün olduğu için sönümleyici ile güçlendirmenin günümüzde ülkemizdeki kullanımı önemli ölçüde artıyor.

6) Hangi binaların öncelikle incelenip, güçlendirme ihtiyacı olup olmadığına bakılmalı?
Kesinlikle bir önceliklendirme yapılması lazım. İncelenmesi öncelikli binalar, okullar, hastaneler, kamu yapıları, ulaşım, enerji tesisleri gibi önem katsayısı yüksek binalardır. Sonrasında ise insanların yoğun kullandığı AVM, sinema salonu, ibadethane, toplantı salonları gibi yerler olabilir. En son konutlar, ofisler ve oteller gelir. Tabii ki siz önem sırasına bakmadan ve sıranızı beklemeden konutunuzu bugün değerlendirmeye tabi tutabilirsiniz. Fakat devletin ya da ilgili kamu kurumlarının bir karar vermesi gerekirse öncelikle önemli binalardan başlarlar. Nitekim ülkemizde böyle yapıldı. Hem İstanbul’daki projeler kapsamında hem de ülke çapında yürütülen projeler kapsamında öncelikli olarak okul, hastane, yurt gibi binalar değerlendirildi ve onlarda bir eksiklik varsa ihtiyacına göre güçlendirme yapıldı ya da güçlendirilemeyecek durumdaysa yıkılıp baştan yapıldılar. İstanbul’da şu anda mevcut deprem yönetmeliğini sağlamayan bir devlet okulu binası bulmak neredeyse imkansız. İstanbul’da binden fazla okulun tamamı gözden geçirildi ve gerekiyorsa güçlendirildi, gerekiyorsa yıkılıp baştan yapıldı. En son şüpheli bulunan 70 küsur okulun da geçtiğimiz dönemde İstanbul’da meydana gelen küçük deprem sonrasında geçici olarak kapatıldığını biliyoruz. Dolayısıyla devlet okulları konusunda çok da endişelenmemiz gereken bir şey kalmadığını ya da büyük ölçüde halledildiğini biliyoruz.
Siz bir sanayiciyseniz ve sanayi tesisinizle alakalı şüpheniz varsa iş kaybına uğramamak, faaliyetlerinizin durmaması ve çalışanlarınızın can güvenliğini korumak için hiç kimseyi beklemeden bir an önce adım atarak binanızı incelettirebilirsiniz ve gerekli güçlendirme tedbirlerini alabilirsiniz. Vatandaşlar da konutlarını imkanları ölçüsünde hızlı bir şekilde değerlendirmeye tabi tutabilirler. Burada vatandaşın endişelendiği konu, inceleme sonucu bina zayıf çıkarsa bina mühürlenir mi korkusu. Son derece haklı bir korku. Bina sahipleri kendileri bilgi sahibi olmak için bir mühendislik firmasıyla anlaşıp binalarını incelettirdikten sonra şapkalarını önlerine koyup düşünebilirler. Yani konut sahipleri, kentsel dönüşüme gideyim mi, bu durumu belediyeye beyan edeyim mi, kapıya mühür mü vuruyorlar, elektriği mi kesiyorlar hepsini öğrenip gerekli adımlar atılabilir. Fakat insanlardan bağımsız olarak “hangi bina önce incelenir” derseniz, tabii ki önce incelenmesi gereken binalar önem katsayısı yüksek olan binalardır.
Bir de buraya ekleme yapayım. Bina önem katsayısından bağımsız olarak, hemen bugün incelenmesi gereken ve gerekirse güçlendirilmesi gereken binalar o şehirdeki kurtarma yollarına cephesi olan binalardır. Eğer kurtarma yoluna cephesi olan bir konut binası incelenmemişse, ne durumda olduğu hakkında bilgi yoksa ve depremde yola devrilirse kurtarma çalışmaları çok önemli ölçüde aksar. Dolayısıyla önem katsayısına bakmaksızın kurtarma yolları üzerindeki üst geçit, elektrik direği, yola cephesi olan binalar ve bu gibi kurtarma çalışmasını engelleyebilecek yapısal ve yapısal olmayan her türlü unsurun değerlendirilmesi ve gerekirse güçlendirilmesi gerekir.
7) Güçlendirme yöntemlerinin uygulamaları hakkında bilgi alabilir miyiz? Türkiye şartlarında (iktisadi ve uygulama kalitesi, teknik açıdan) en uygunları sizce hangileri?
Öncelikle binaya ayrıntılı bir değerlendirme yapılması lazım. Aynen tıbbi bir teşhis gibi adım adım hassasiyetle yaklaşılmalı. Tıpta da önce gözle bir bakılır, rölevesi çıkartmak gibi röntgeni çekilir, malzeme numuneleri alınır gibi kan alınır ve test edilir. Tedavi yöntemi tüm bu aşamalardan sonra belirlenir. Birbirine paralel ilerleyecek bir tedavi yöntemi ortaya konması lazımdır. Biz de binalarda birden çok eksik buluruz. Yani bazı kolonlarda kesme problemi vardır, bazı kirişlerde eğilme problemi vardır, temelde zımbalama problemi vardır, kat seviyesinde deplasman problemi vardır, kuvvetli kolon zayıf kiriş problemi vb. vardır. Birçok eksik tespit edilebilir ve her tespite göre bir güçlendirme uygulanır.
Söylenmesi gereken önemli bir konu da şudur ki, yeni bir bina yaparken uygulamada hata yapmak daha zordur. Güçlendirme projesi yaparken ise sahada hata yapmak çok daha kolaydır. Yeni bina yapılma sürecinde kalıp yeni, donatılar yeni, beton yeni gelir ve yepyeni elemanlar oluşturulur. Hata yapmak daha zordur. Güçlendirmede ise en büyük problemlerden biri, binadaki mevcut eleman ile sonradan eklenen elemanın birlikte çalıştırılmasının güçlüğüdür ki bu çok kalifiye işçilik ve kontrol ister. Maalesef ülkemizde bu nitelikli işçilik ve özenli uygulama konusunda problemler olduğunu biliyoruz. O yüzden güçlendirme, projelendirmesi ve uygulaması yaparken yeni binaya göre çok daha özenli, çok daha dikkatli adım atmak gerekir. Özellikle güçlendirme projelerinde sorumluluğu yapı denetimine bırakmadan mal sahiplerinin projenin başına, kendi adlarına kontrol yapacak bir mühendisi görevlendirmelerini önemle tavsiye ederim.


8) Güçlendirme sürecinde nelere dikkat edilmesi gerekir? En sık görülen sorunlar hangileri, nelere hassasiyet gösterilmeli?
Bu soruya aslında önceki sorularda kısmen cevap vermiş oldum ama şunu da eklemek isterim. Güçlendirme yaparken artık elimizde bir fırsat var. Bina güçlendirilip yönetmelik seviyesine getirilirken eldeki bu fırsatı değerlendirip mümkünse kolonlarda yönetmeliğin izin verdiğinden daha ileri performans hedeflenirse, bir deprem meydana geldiği zaman binada çok daha rahat oturulabilir. Dolayısıyla güçlendirmede, yönetmeliğin izin verdiği minimum şartları sağlamayı değil de mümkünse bunun bir adım ötesine geçip hiç olmazsa düşey elemanlarda, mesela kolonlarda sınırlı hasar gibi yönetmeliğe göre biraz daha ileri bir performans seviyesini hedeflemenin her zaman daha faydalı olduğunu düşünüyorum.
Bir de güçlendirmede temeller çok ihmal ediliyor. Temel gözlem çukuru çok az yerde açılıyor ve temel hakkında teferruatlı bilgi sahibi olunamıyor. Mümkünse güçlendirme aşamasında projede bir revizyon yapıp temellerde biraz daha özenli, daha detaylı bir inceleme ve uygulama yapılması gerekir. Genellikle birçok mühendislik projesinde temellere neredeyse hiç bakılmamış oluyor. Halbuki önemli bir şeyi kaçırılıyor ve önemli bir risk alınıyor, bir fırsat kaçırılıyor. Temellere hem incelemesinde hem güçlendirme uygulamasında biraz daha dikkat etmek lazım.
9) Yapısal güçlendirmenin maliyet ve ömrü konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Bu konuda mevzuatımızın şartları açık. 50 yılda aşınma olasılığı yüzde 10 olan deprem düzeyinde bir binanın Kontrollü Hasar performans seviyesini sağlaması bekleniyor. Dolayısıyla hedefimiz aslında aşağı yukarı belli. Yani bir binanın bugünden itibaren 50 sene içerisinde aşılma ihtimali yüzde 10 olan deprem seviyesi altında ayakta kalmasını istiyor ve kolonların belli bir miktar hasar almasına izin veriyor. Biliyorsunuz konutlarda kirişlerin belli bir miktar hasar almasına izin veriliyor.
Diyelim ki binanın ekonomik ömrü 50 sene olsun, bunu sağlamanın yolu da betonla demirle değil, biliyorsunuz su yalıtımıyla ve diğer detaylarla sağlanabilen bir husus. Binanın ömrünü belirleyen şeyler genellikle demiri betonu değildir. Demiri koruyan pas payıdır ve temeli koruyan su yalıtımıdır. Dolayısıyla binaya bir güçlendirme yapıldığı zaman, hiç olmazsa 50 sene daha içinde yaşayan insanları yönetmeliğin öngördüğü seviyede koruması beklenir.
Güçlendirmenin maliyeti, ihtiyaca göre ortaya çıkar. Yani binanın eksiği ne kadar çoksa, sağlaması gereken seviyeye ne kadar uzaksa, aradaki mesafeyi kapatmak için o kadar güçlendirme maliyeti çıkar. Genel olarak güçlendirme maliyeti, binayı yıkıp yeniden yapma maliyetinin yüzde 40’ını aşmamalıdır. Bu bir kanun değildir ama bir temayüldür. Binada güçlendirme maliyeti eğer o binayı yıkıp aynı özelliklerde yeniden yapma maliyetinin yüzde 40’ını aşıyorsa iki problem çıkıyor ortaya. Bir tanesi o kadar maliyete katlanıp sonra yine eski bir binada oturulmuş oluyor. Yani binanın emlak değeri artmıyor. Halbuki yenilenseydi hem daha güvenilir hem de emlak değeri olarak da sıfırlanmış tesisatıyla, mimari unsurlarıyla birlikte daha cazibeli bir bina inşa edilmiş oluyor. İkinci önemli husus ise; güçlendirme uygulaması eğer yeniden yapım maliyetinin yüzde 40’ı aşıyorsa demek ki binada çok fazla güçlendirme gerekiyor demektir. Güçlendirme hacmi arttıkça hata yapma ihtimali de artıyor ve tabiri caizse güçlendirmenin tutmama ihtimali de artıyor. Binanın sağlığı yavaş yavaş bozulmaya başlıyor. Dolayısıyla özellikle mahkemelik olmuş projelerde görüyoruz ki yüzde 40 seviyesi kabul edilmiş bir seviye olarak görülüyor. Binanın yeniden yapım maliyeti hesaplanır, güçlendirme bunun yüzde 40’ını aşıyorsa güçlendirme yerine birazcık daha külfete girip yenileme yolu tercih edilmelidir. Fakat tabii ki binanın güçlendirme uygulamaları sırasında çalışması gerekiyorsa, hiçbir zaman kapanmaması gerekiyorsa, asla yıkılmaması gerekiyorsa, mesela bir postane binası, ulaşım binası ya da tarihi özelliği olan bir binaysa o zaman güçlendirme maliyetinin ne olduğuna bakmaksızın mutlaka güçlendiriliyor.
10) Güçlendirmeyle ilgili yasal anlamda, mevzuat açısından yorumlarınızı almak isteriz... Yeterli mi, bir revizyon ya da öneriniz olur mu?
Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin 15. bölümü hem mevcut durum değerlendirmesi hem de güçlendirme konusunda dünyadaki en güncel ve en kapsamlı bölümlerden bir tanesi. Uluslararası yönetmeliklerle kıyasladığımız zaman son derece nitelikli, son derece kapsamlı bir yönetmeliğimiz var. Buna ilaveten şu anda devam etmekte olan bir çalışmayla birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yeni bir güçlendirme yönetmeliği hazırlığı yapıyor. Bir de benim anladığım kadarıyla özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın idarecisi olduğu ya da yürütücüsü olduğu kamu güçlendirme projelerinde ya da üstlendiği diğer projelerde söz konusu yeni yönetmeliğin kullanılacağını, devreye sokulacağını düşünüyorum. İçinde hem daha ağır bazı maddeler var hem de genişletilmiş bazı bölümler mevcut. Örneğin sönümleyici ile güçlendirme ya da dışarıdan yapılacak güçlendirmelerle alakalı yeni bölümler içeriyor. Dolayısıyla güçlendirmeyle ilgili mevcut mevzuatımızın ve yeni düzenlemelerin oldukça yeterli ve kapsamlı olduğunu düşünüyorum.

11) Yeni teknoloji ve yöntemler hakkında da bilgi verebilir misiniz? Mesela Japonya’da neler oluyor, ne üzerine yoğunlaşılıyor?
Japonya’nın yapı stoğuyla Türkiye’nin yapı stoğu birbirinden farklı. Hatta aynı ülkedeki farklı şehirlerin yapı stoklarının da ihtiyaçları farklıdır. Güçlendirme ihtiyaçları coğrafyadan coğrafyaya, beklenen deprem karakteri ve şiddeti nedeniyle değişir. Bir ülkenin mimari bakımdan kültürü de o bölgedeki binalarda beklenen hasarları ve buna bağlı olarak güçlendirme taleplerini önemli ölçüde etkiler. Örneğin İtalya’da birçok şehirde yeni bina bulmakta zorlanırsınız. Özellikle kırsal bölgelerdeki birçok bina eski ve yığma binadır. Dolayısıyla yığma binalarda uygulanan güçlendirme yöntemleri yaygındır. Japonya’daki konutların yüzde 65’i müstakildir ve çoğu ahşap veya hafif çeliktir. Dolayısıyla Japonya’da konutlarda çok güçlendirme ihtiyaçları olmuyor. Daha çok yapısal olmayan elemanların depreme karşı hazırlanması ile alakalı bazı tedbirler alınıyor. Tesisat ve mobilya sağlamlaştırılıyor veya duvara sabitleniyor. Japonya’daki görece modern çok katlı binalarda ülkemizdekinden farklı güçlendirme ihtiyaçları oluyor. Mesela Japonya’da çok eski binaların beton sınıfının ülkemize oranla çok daha iyi olduğunu görüyorum. Dolayısıyla basınç ezilmesi, etriye kaynaklı kesme hasarları gibi betondan dolayı bir problem yaşanmıyor. Orada daha çok sistemsel iyileştirmeler yapılıyor. Güçlendirme projesinde mal sahipleri ya da yatırımcılar binanın performansının iyileştirilmesini istiyorlar. Yani bina zaten yönetmeliğin öngördüğü performans seviyesini sağlıyordur ya da biraz altındadır fakat mal sahibi isterse bu performansın daha yukarı çıkartılmasını ister. Japonya’da mini güçlendirme diyebileceğimiz, sadece yumuşak kat mekanizmasını gideren ya da binanın zemin kat ve giriş katında performansını artıracak ya da mod şeklini hafifçe değiştirecek güçlendirme yöntemleri vardır. Türkiye’nin konut karakteristiği ise bambaşka. Ülkemizde, apartman gibi genellikle çok katlı binalarda yaşanıyor ve buna bağlı güçlendirme ihtiyaçları ortaya çıkıyor.
Diğer taraftan vurgulanması gereken bir konu da, ülkemizde deprem haritalarının zamanla değişiyor oluşu. Yönetmelik hiç değişmese bile bazı bölgelerde beklenen deprem seviyeleri güncel bilgilerle artıyor. Mesela Ankara bir süre öncesine kadar bilinen bir deprem bölgesi değildi fakat bugün Ankara’da bazı yüksek deprem riski olan yerler görülüyor. Kadıköy de eskiden ikinci derece deprem bölgesi olarak biliniyordu ama bugünlerde en şiddetli deprem bölgelerinden biri olduğu anlaşıldı. Dolayısıyla Kadıköy’de bundan 25 sene önce yönetmeliğe uygun yapılan binalar, o zaman için düzgün yapılmış olsalar bile beklenen depremin seviyesi önemli ölçüde arttığı için yönetmelikteki istenen performansın altında kalmış oluyorlar. Dolayısıyla bu tür yerlerde de bazı uygulamalar yapmak gerekiyor. Japonya’da yönetmelik şartları 1981’de çok ağırlaştırıldığı için, 1981’den sonra yapılan binalarda aşağı yukarı hiçbir güçlendirme ihtiyacı çıkmıyor. Aynen bizim 2000’den sonra yapılan ya da 2010’dan sonra yapılan binalarımızda olduğu gibi. O yüzden Japonya’daki güçlendirme ihtiyacı çoğunlukla iyileştirme, performans artırma şeklinde yapılıyor. Ya da binanın fonksiyonu değişirse binanın güçlendirilmesi gerekebiliyor.
Ayrıca Japonya’da güçlendirme sürecinde pek gürültülü, tozlu ve çevreyi rahatsız edebilecek çalışmalar yapılması istenmez. Komşu binalardan izin alınması ve hassas davranılması şarttır. Dolayısıyla genellikle güçlendirmede daha az gürültü çıkartacak, etrafı daha az etkileyecek şekilde ya çelik elemanlarla daha basit güçlendirmeler yapılıyor ya da sönümleyicilerle güçlendiriliyor. Bu kapsamda sönümleyicilerle güçlendirmenin Japonya’da sıklıkla kullanılan güçlendirme yöntemlerinden biri olduğunu söyleyebilirim.
Sismik izolasyonla güçlendirme ise Japonya’da ülkemize göre çok daha fazla uygulanan bir yöntem. Daha çok tarihi özelliği olan binalarda kullanılıyor. Mevcut bir binayı çalışır durumdayken, tabanından kesip kaldırıp izolatörler yerleştirerek depreme karşı güçlendirmek mümkün. Burada maliyete pek bakılmıyor. Zannediyorum yıkıp baştan yapmak kadar bile maliyet çıkabilir. Fakat başka alternatif yoksa, bu yöntemin Japonya’da çok kullanıldığını görüyoruz. Japonya’da 100’den fazla uygulaması var ama ülkemizde de 3-4 tane böyle sismik izolasyonla güçlendirme uygulaması olduğunu biliyoruz. Mecidiyeköy viyadüğü, Marmara Üniversitesi Başıbüyük Hastanesi, Tophane’deki Nusretiye Saat Kulesi sismik izolatörle deprem güvenli hale getirilen yapılarımızdan bazıları. Ülkemizde yenilikçi yöntemlerle güçlendirme dünyadan hiç geride değil. Hatta birçok açıdan ilerideyiz. Yenilikçi güçlendirme yöntemlerine çok önemli bir talep var çünkü bazı binalar konvansiyonel yöntemlerle çok verimli güçlendirilemiyor. Ya yer yere perde duvarlar yapılması gerekiyor ya kolonların mantolanması gerekiyor; dolayısıyla bina zaman ve fonksiyon kaybedebiliyor. Halbuki sönümleyiciyle güçlendirildiğinde binadaki sönüm oranı arttığı için taban kesme kuvveti ya hiç artmıyor ya da aynı seviyede kalıyor. Dolayısıyla temelde takviye gerektirmiyor. Bu çok büyük bir avantaj. Yani binanın temeline müdahale etmeden güçlendirme yapmak ancak uygun tasarlanmış sönümleyicilerle mümkün olabilir.
12) Sizmik İzolasyonla Güçlendirmede Dünyadan ve Türkiye’den iyi örneklerden bir ikisini özetleyebilir misiniz?
150 yıllık Tokyo merkez istasyonu bu konuda verilebilecek iyi örneklerden biri. Çok büyük ve tarihi bir binanın altına 4 kat bodrum yapıldı ve binada emlak bakımından bir değer artışı sağlandı. Yeni servis katları eklenerek binanın fonksiyonelliği artırıldı ve sismik izolasyon yapılarak tarihi binanın çalışır durumdayken güçlendirilmesi gerçekleştirildi. Bu, gördüğüm en ikonik, en güzel uygulama örneklerinden bir tanesidir. Sönümleyicili güçlendirme olarak benim bizzat içinde çalıştığım Tokyo Teknoloji Enstitüsü Mühendislik Fakültesi binası dışarıdan burulması önlenmiş çapraz sönümleyicilerle, çalışır durumda güçlendirilmişti. Bir deprem de yaşadı ve sorunsuz, sıfır hasarla atlattı. Beton sınıfı da çok iyi değildi.
Marmara Üniversitesi Başıbüyük Hastanesi bildiğim kadarıyla dünyadaki en büyük sismik izolasyonlu güçlendirme projesi. Başarıyla tamamlandı. Başka türlü güçlendirilemeyen bir binaydı. Şimdi sismik izolasyonlu bir hastane olarak faaliyet veriyor. Bu tür bir projede binayı temelden ayırıp harekete izin verince, tesisatın çok hassasiyetle değerlendirilmesi gerekiyor. Yapısal müdahalenin yapısal olmayan elemanlarla birlikte değerlendirilmesi ve ona göre bazı geçiş müdahalelerinin yapılması şart. Bunun dışında, bugünlerde İzmir’de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir ilköğretim binası yalnızca dışarıdan çerçeveler takılarak güçlendirildi. O da oldukça ilginç bir proje oldu. İçeriye çivi bile çakılmadı.
13) Tarihi yapılarda, sanat yapıları ve köprülerde durum genel anlamda nasıl? Gözlemleriniz nedir?
Sanat yapıları ayrı bir uzmanlık konusu olduğundan çok fazla bir tecrübem yok ama bildiğim bir şeyi söyleyebilirim... Mesela İstanbul’da boğazı birbirine bağlayan üç köprü, iki de tünel var. Bu üç köprüden ilki olan 1. Köprüde sönümleyicili güçlendirme yapıldı. Köprünün tabliyesini kolonlara bağlayan çok büyük viskoz sönümleyiciler aşağıdan görülebilir. Dolayısıyla köprülerimizde ihtiyaca bağlı yenilikçi güçlendirmeler yapılıyor. Mecidiyeköy viyadüğünde tespit edilen kolonlardaki problemler sebebiyle o köprüdeki faaliyetleri, trafiği durdurmadan, çalışır vaziyetteyken kolonlar iskeleye alındı ve kolon tepeleri kesilerek içerilerine kesiti kare şeklinde sismik izolatörler yerleştirildi. Dolayısıyla sanat yapılarında da depreme karşı yenilikçi yöntemlerle güçlendirme tedbirleri almak mümkün. Yine benim uzmanlığım değil ama asma köprülerde tabliyeyi taşıyan halatlara titreşim probleminin önüne geçmek için ağırlık sönümleyicileri takılıyor. Yani halatın belli bir yüksekliğinde küçük bir ağırlığı halata taktığınız zaman rezonans ve titreşim probleminin büyük ölçüde önüne geçilmiş oluyor. Çok küçük bir ağırlıkla oradaki mod şeklini değiştirerek halatın titreşim periyodunu etkilemek son derece kolay. Aynen bir gitar telini titreştirdiğiniz zaman ucuna hafifçe parmağınıza dokunduğunuzda frekansın ve notanın değiştiğini duymaya benziyor.
Sanat yapıları içinde en çok sorun gözlemlenen yapılar genelde “istinat duvarları”dır. Sebebi ise bilinmezliğin fazla olmasıdır. Bir mühendisin görevi bir taşıyıcı sistemde iç kuvvetlerin her an nerede olduğunu bilmektir. İnşaat mühendisliğini hiç bu açıdan düşünmüş müydünüz? Bizim görevimiz, her an, bir kolon kiriş sisteminin içerisinde, perdeli bir yapının içerisinde acaba iç kuvvetler şu anda nerede bilmektir Yani binaya baktığımızda aslında NTM diyagramı görmemiz lazım. Aynen bir doktorun bir hastaya baktığı zaman onun cildinin renginden, oturuşundaki bozukluğundan bir hastalığı olduğunu tahmin etmesi gibi. Binalar o kadar basit yapılar ki: döşemelerde yükler var, onlar yüklerini kirişe aktarıyor, onlar kolona aktarıyor, kolonlar temele aktarıyor... Bunun gibi yükün nereden nereye aktığını dışarıdan baktığımız zaman görebiliyoruz. Her şey çok belirli. Belirsizlikleri de yük ve malzeme katsayısı gibi katsayılarla telafi ediyoruz zaten. Fakat istinat yapılarında çok büyük belirsizlikler var. İstinat duvarlarında arkasında uygun dolgu var mı yok mu, yeraltı suyu var mı, duvar yüzeyinde barbakanlar var mı, içindeki demirler korozyona uğradı mı, aktif basınç nasıl, zemin kohezyonlu mu, kohezyonsuz mu... Yani belirsizliğin bu kadar çok olduğu bir konuda o kadar özensiz işler yapılıyor ki. Maalesef birçok istinat yapısı yavaş yavaş eğilmeye başlıyorlar. Belirli aralıklarla yapılması gereken dilatasyonları var mı yok mu belli değil. Devrilmeye karşı arkasında nervürü var mı yok mu belli değil. Sonrasındaysa en büyük problemlerin oralardan çıktığını görüyoruz. Son yıllarda birçok istinat yapısının çöktüğünü ve önemli kayıplara yol açtığını gördük. Ankrajlar özensiz, hesapları belirsiz bir şekilde yapıldığı için ankrajlar koptu ve istinat yapısı çöktü.
Şantiye® Dergisi ve Dijital Platformları
Daha iyi yapılar için...
9 Aralık 2025
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 100 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2025 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Artus, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Bentley Systems / Seequent, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Chryso, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Deutsche Messe, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hannover Fairs, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Molecor, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prefabrik Yapı / Hekim Holding, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Samsung, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Urtim, Vaillant, Vekon, Viessmann, Wermut, Wielton, Wilo, Winsa, XCMG, Xylem ve ZF'nin değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 2.100 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.










